Sonbahar hüznün ve içe kapanmanın mevsimi değil; aksine tazelenmenin ve kendinizi doğaya vurmanın vaktidir. Şehirlerin içi de dışı da rengârenk hazan kıyafetlerini giydi. Siz de takın gözlükleri, giyin spor ayakkabıları ve doğaya eşlik edin.
İSTANBUL’UN VAHASI
Seyahatten ve iş koşturmacasından ne zaman fırsat bulsam biraz soluklanmak ve kendimle baş başa kalmak için Atatürk Arboretumu’na giderim. Bence en güzel mevsimi de sonbahar.
Gölet kenarında kuğuları seyretmek ayrı, ağaçların arasına dalıp sadece kuşların sesini duyarak yürüyüş yapmak ayrı güzel. Girişi ücretli. Yiyecek-içecek getirmekse yasak ki bence çok doğru bir uygulama. Sadece doğanın tadını çıkarıyorsunuz, kirlilik minimum. Gönül isterdi ki sıfır diyeyim ama yer yer boş pet şişeleri, bisküvi paketlerini- görüyorum etrafta. Çöpümüzü çöpe atmayı başarmak bu kadar zor olmamalı! Neyse konu derin, ben tekrar sonbahara döneyim. Arboretuma gitmek için fırsatınız varsa da hafta içini tercih edin; daha sakin. Yanı başındaki Belgrad Ormanı da nefis bir sonbahar seçeneği. Yerli Manhattan Maslak’ta yükselen gökdelenler ve trafikten sonra vaha gibi. Bisiklet yolları ile koşu ve yürüyüş için parkurları var. Sıkça sporsever İstanbullu ile karşılaşıyorsunuz. Ormanın belirli alanlarında piknik yapılabiliyor. İsterseniz içindeki kafelerden de yararlanabilirsiniz.
DENİZ VE ORMAN SORDULAR SİZİ
Bir yan deniz, bir yan orman, biraz kafa dinlemek için gönlünüz hangisini isterse Şile’de var. İlçeye adım atar atmaz metropol havasından hemen uzaklaşıyorsunuz. Bir Anadolu kentiyle selamlaşır gibisiniz. Karadeniz kıyısında 60 kilometrelik, merkezde ise 10 kilometrelik sahili var. Sonbaharın rengarenk izlerini takip etmek için rotanıza Onbir Göller Vadisi, Değirmençayı Şelalesi ve Kumbaba Tepesi’ni alın. Şile’nin en popüler noktası olan meşhur deniz fenerini de unutmayın. Ülkemizin en büyük dünyanın ise çalışır durumda olan ikinci büyük feneri kabul ediliyor. 1859’da yapılmış. Fenere yürüme mesafesinde bulunan Ağlayankaya’yı da görün. Adını taşlar arasından çıkan sula- rın akan gözyaşına benzemesinden almış.
NEHİR ROMANTİZMİ
Sonbahar renklerini saçan ağaçlar, o ağaçların arasına davet eden hamaklar, bahçelere serpiştirilmiş şezlonglar, nehir turu… Şehir insanını şımartmak için gereken her şey Ağva’da var. Bir yanını Karadeniz, diğer yanını usulca süzülüp giden Göksu ve Yeşilçay nehirleri sarıyor. Arasında da birbirinden şık butik oteller, bolca yeşil ve bolca kuş sesi var. Otellerin çoğunda nehirde tur yapabileceğiniz kanolar ve pedallı gezinti tekneleri var. Sonbaharın tatlı serinliği eşliğinde özellikle sabah saatlerinde nehrin tadını çıkarmak büyük keyif. Ağva’nın küçük bir kumsalı var. Havalar yüzmek için fazla serin olsa da yürüyüş yapmak ya da dalga seslerini dinlemek için rotanıza ekleyebilirsiniz. Ayrıca yöredeki çağlayanları ve bir zamanlar Romalılardan kaçan Hıristiyanlar’ın saklandığı mağaraları da gezebilirsiniz. Aklınızda olsun; Ağva’ya 5 kilometre mesafedeki Kilimli Koyu’ndaki doğal kaya oluşumları, özellikle küçük bir koy olan Gelinkaya ilgi çekici.
KENDİ KÜÇÜK, GÜZELLİĞİ BÜYÜK
Polonezköy sonbahar rotalarının olmazsa olmazı. İsterseniz köy yollarını adımlayarak, ağaçların sarmaladığı yollardan geçerek doğanın yavaş yavaş dinlenmeye çekilişine tanıklık edebilirsiniz. İsterseniz piknik konseptiyle hazırlanmış tesisleri tercih edebilirsiniz. Sonbaharın tatlı esintileri eşliğinde yavaşlığın tadını çıkarabilirsiniz. Günübirlik yetmez derseniz, keyifli bahçeleriyle butik otel alternatifleri de var. Polonezköy’e gitmiş- ken 1. Dünya Savaşı sırasında askeri karargâh olarak kullanılan ve 1918 yılında restore edilerek tekrar ibadete açılan Meryem Ana Kilisesi’ne de uğrayın.
DUMANI ÜSTÜNDE YENİ KİTAP
“İlk durağımız Eceabat, son durağımız Antalya Kaleiçi oldu. Butik otellerin
COVID-19 önlemlerini nasıl uyguladıklarına yerinde baktık. Hem otel yöneticileriyle görüştük hem farklı tarihlerde oteli deneyimleyenlerden fikir aldık. Büyük
bir kısmını bir koldan ben, bir koldan ekibim gezip gördük. Gökçeada, Bozcaada, Ayvacık, Adatepe, Cunda, Foça, Urla, Alaçatı, Ilıca, Şirince, Bodrum, Datça, Marmaris, Selimiye, Bozburun, Söğüt, Göcek, Fethiye, Faralya, Patara, Kalkan, Kaş, Olympos duraklarımız oldu. Bizim gidemediğimiz birkaç otel oldu; onlar için de fikrine, deneyimlerine güvendiğim birçok yazar – gezgin arkadaşım destek verdi.”