“İlkbahar bir bayram, bir uyanış, bir mucize, bir çılgınlık, olamayacak gibi duran bir şeyin oluşu, ilkbahar şu, ilkbahar bu… Kuş, papatya, gelincik, çayır, çimen, ağaç, çiçek, mimoza, zakkum, su sesi, hindiba, Çingene, kuzu… Klasik ilkbaharların içinde hepsi, hatta sülüğün bile yeri vardır. Unuttuklarım da çoktur a, en mühimi nisan, mayıs güneşi” diyor Sait Faik, Bir İlkbahar Hikâyesi öyküsünde.
Yazı: Jilet Sebahat
Ben çocukken mahalleye kurulan dönmedolapla anlardım baharın geldiğini. Bütün kış mahalleye kurulacak dönmedolabı, tahtravalliyi beklerdim. Mahalle bakkalının önüne dondurma dolabı çıkardı, balkonlara papatya saksıları. Kelebekler kozalarından çıkarlardı, çiçekli piknik örtüleri sandıklardan. Hıdırellezi karşılayacak gül goncaları başını uzatırdı göğe. Dalından inmediğim erik ağacı beyazını kuşanırdı, çim kokusu mahalleyi kuşatırdı. Mart doğumlu biri olarak en çok bahar hatırlatır bana çocukluğumu…
Ve en çok çocukluğuma yakışır bahar, bir de İstanbul’a.
Maalesef geçtiğimiz baharı hapis leylaklar gibi evlerde hapsolmuş yaşadık. Çay içtiğimiz sahillerden, uzandığımız çimlerden, simit attığımız martılardan, yemlediğimiz güvercinlerden, sarıldığımız dostlardan, öpüştüğümüz manitalardan, kokladığımız çiçeklerden, çakırkeyif olduğumuz barlardan, sinemalardan, konserlerden ayrı yaşadık. Baharda yaşadığımız boyumuza kadar karla kaplanmışlık hissiydi. Kapıyı aralasak üzerimize yığılacak sanki.
“…asıl hayatınız için en önemli şey devam etmek, direnmektir; devam etmek, çünkü vahşi doğanın vaadi şudur: Kıştan sonra, her zaman ilkbahar gelir” diyor Clarissa P. Estes. Neyse ki enseyi karartmadan bu duyguyla hareket eden baharın inatçı çocukları var ki şahane oluşumlar, albümler, kitaplarla karşımıza çıktılar kış biterken. Onlar İstanbul’un yeşili kadar inatçı.
Kerem: BAK
Kendinizi hiçbir şey düşünmeden, etrafınızı saran dostlarınızla ritmin kucağına en son ne zaman attınız?
Kerem’in yeni single’ı BAK, önümüzü pek göremediğimiz şu puslu günlerde hâlâ bir şeyler için heyecanlanabileceğimizin harika bir kanıtı. Disko ve Eurodance karması düzenlemesine mükemmel bir vokal melodisinin eşlik ettiği şarkı, parlak snyth tonlarının da katkısıyla, aynı zamanda Kerem’in yedi parçadan oluşacak ilk albümünün de çıkış şarkısı.
Kerem’in ilk single’ı, İstanbul yeraltı sanat ve dans sahnesinin önemli üyelerinden oluşan bir ekibin dayanışma ve müzik aşkıyla dolu ortak çalışmasının bir ürünü ve bu açıdan da çok önemli. Sözleri ve müziği Avni Ertepe’ye ait olan BAK’ın düzenlemesi ise Çağan Tunalı’dan.
Kerem, İstanbul dans sahnesine uzun zamandır entegre; elinde mikrofon stüdyoya girmeden çok önceden beri şehrin birçok önemli kulübünde ve festivallerde DJ performansları sergileyen ve müzik direktörlüğü de yapan sanatçının dans kültürüne dair birikimi bu yüzden hemen dikkat çekiyor. Kerem, şarkısının ince işlenmiş yapısı, elektronik müzik tarihine yaptığı müzikal referansları ve pozitif şarkı sözleriyle bu sahneye hiç yabancı olmadığını BAK’ta açıkça ilan ediyor; şarkının insanı hemen ele geçiren güzelliğinin arkasında özenle inşa edilmiş dayanışmanın, bir varoluş mekanı olarak müziğe verilen önemin ve sımsıkı dostlukların izleri hemen fark ediliyor.
Kerem’in kendi deyimiyle ‘Hayal, dans ve müzikle’ çevrili hayatının ve birikiminin bu nadide ürünü, 2021’e ve geleceğe dair de umutları yeniden yeşertiyor.
Akış Ka: Sana Bir Sır Vereyim Mi?
Queer performans sanatçısı Akış Ka’nın korkunun temelini sorgulayan ve ne olduğu üzerine bir eleştiri getiren çalışması Sana Bir Sır Vereyim mi? geçtiğimiz aralık ayında yayınlanmıştı. Geçtiğimiz günlerde ise şarkının değişik versiyonlarındaki Remix albümü yayınlandı. Albümde Jtamul, Taner Yücel, Görkem Karabudak, Robogeisha’nın katkılarını görüyoruz. Eril erkek şiddetine karşı her gün yaratmak zorunda kaldığı başkaldırıların söze dökülmüş halini şarkının her versiyonunda buluyoruz.
Akış Ka, İstanbul temelli performans sanatçısı, oyuncu, model, şarkıcı ve söz yazarı bir drag kimliktir. İşlerine ilk olarak 2017 yılında başladı. Farklı disiplinleri ve aktivist duruşunu da işlerinde harmanlayan Akış Ka, Elle Türkiye dergisi dâhil olmak üzere farklı fotoğraf projelerinde yer almış, bunun yanında müzik videoları, kısa film, dizi, reklam ve tanıtım filmlerinde de oyuncu/performansçı olarak rol almaya devam ediyor.
Alt-Cut (Bir Queer oluşum-hareket)
Lubunyalar, Performans sanatçıları ve drag queenler daralan alanları genişletmeye devam ediyor; İstanbul’un cadılarını, canavarlarını ve kuirlerini sizleri Youtube Alt-Cut kanalına yolculuğa çağırıyorlar.
Yerin altından bulutların üstüne sonu olmayan bir yolculuk.
Alt-Cut kanalı kapılarını vloglar ile sizlere açıyor; lüks yaşam rehberlerinden, dijital dünyada nasıl hayatta kalınır ve hatta nasıl koli düşürülür gibi tavsiyeler veriyorlar. Bol deneyimli ve gullümlü bir o kadar da KA tavsiyelere kulak kabartın bence. Kanal aynı zamanda diğer Lgbti+ sanatçılara açık bir mecra, klipler, şarkılar gullümler eksik kalmasın istiyorlar; paylaşılmak istenen her türlü anı ve video performansa kanalda yer vermek istiyorlar. Bu alanı kurarken sınır tanımıyorlar ve kolektiflerinde yer almak isteyen diğer sanatçılarla açık bir mekân kurmayı hedefliyorlar.
Bugüne kadar gürültülerinden, görüntülerinden rahatsız olanlara uzun çatallı dilleriyle cevap verirken, alanlarını daha da derinleştirmek ve genişletmek için tırnaklarını eskisinden de keskin bir hale getiriyorlar. Şefsiz orkestraları, şarkılarıylakendilerini görünür kılıp ‘alışın, buradayız, gitmiyoruz’ diyerek birilerinin kulaklarını daha çok tırmalamaya devam ediyorlar tabii.
Alt-cut performansçıları kadim zamanlardan âna uzanan hikâyeleri aktarırken; silip yeniden yazılamayacak tarihlerini göğüsleyerek geldiler. Hoş geldiler.
Burakbey: Pürhayal/
Burakbey’in yeni teklisi ‘Pürhayal/’ beni heyecanlandıran işlerden. Şarkının sözleri Burakbey’e, müziği Burakbey, Şener Ergin, Zeynep Oktar’a ait. Prodüktör koltuğunda yine Şener Ergin ve Zeynep Oktar oturuyor. Özellikle klibini izleyerek dinlemenizi tavsiye ediyorum. Klibin senaryosu da Burakbey’e ait ve şarkının sözleriyle aynı anda yazıyor senaryoyu. Yönetmenliğini Cemre Okyay’ın yaptığı klipte bir Bedevi ve bir disko divası üzerinden gerçeklik ve düş sorgulanıyor.
Cesaretin tırnaklarını cilalayan bir çalışma olmuş. Bendeki yarattığı his ise sabah kahvaltı ederken dinlediğimde farklı, gece dans ederken dinlediğimde farklı, Beyoğlu’nda çarktayken farklı duygular uyandırması. Hepsinin ortak noktası bir akış var, hiç durmayan.
Drama Queer: Kırıta Kırıta
Türkiye’nin ilk queer & feminist güncel sanat derneği Dramaqueer/İstanbul Sanat Derneği, 1930’lu yılların rumbalarını günümüz queer performans sanatçılarıyla buluşturan bir projeyi hayata geçirdi.
‘Kırıta Kırıta’, 1930’lu yıllarda Dramalı Hasan Hasgüler tarafından bestelenmiş rumbaları, kantoları ve fokstrotları günümüzün queer performans sanatçılarıyla bir araya getiren bir video klip çalışması.
Kırıta Kırıta adlı video proje kapsamında 13 klip hazırlandı. Klipler her hafta YouTube’da yayımlanıyor.
Projede tüm şarkıların ilk versiyonları kullanıldı. Mahmure Handan, Neriman, Fahriye, Nezihe ve Seyyan Hanımların seslerinde ölümsüzleşmiş ve kayıtlarına ulaşmakta bile güçlük çekilen taş plaklardan bildiğimiz bu eserler, Zeki Müren, Adnan Pekak ve Seyfi Dursunoğlu (Huysuz Virjin) tarafından da seslendirilmişti. O yılları bir de Queer yorumlamayla görün isterim. Projenin içinde benim de bir performansım var. O da sürpriz olsun.
Ne de olsa bütün kışların sonu bahardır. Yeter ki bütün hayatımızı kara kışa çevirmeye çalışanlara karşı gücümüzü ve cesaretimizi yitirmeyelim. Benden öneriler. Bundan sonrası sizde…