Geçtiğimiz hafta Nükhet Duru’nun son albümü ‘Hikâyesi Var’ın hazırlanma sürecinin anlatıldığı ‘Duru Olmak’ belgeseli Netflix’te gösterime girdi. Son zamanlarda beni iliklerime kadar heyecanlandıran en önemli hadiselerden biriydi. Belgeselden bahsetmeden önce Nünü’yle benim tanışma hikâyemden bahsetmek isterim. Çünkü benim hayatımda da derin bir ‘Hikâyesi Var’ Nükhet Duru’nun. Bizi yıllarca birbirimizden ayırmayan derinden bir bağ.
Jilet Sebahat
80’lerin ortasından sonrası. Babam eve bir kasetçalar aldı. Üstünde pikabı da olan müzik seti tipi bir kasetçalar. Ancak evde bir tane bile plak yoktu. Abimle harçlıklarımızı birleştirip plak almak üzerine yola çıktık. Abim “Sezen Aksu, Zerrin Özer veya Nilüfer plağı alacağız tamam mı?” dedi. Tam olarak hiçbirini tanımıyordum. “Tamam” dedim. Plakçıya girdik. Plakları bir bir karıştırırken karşıma bir kadın çıktı, “Aman Allahım bu da kim?” Kırmızı fon üzerinde beyaz harflerle ‘Nükhet Duru – Bir Nefes Gibi’ yazıyordu. Omuzları açık siyah tüylü bir elbiseyle ve o buğulu gözleriyle Nükhet gözlerime bakıyordu. “Abi n’olur bunu alalım” dedim. “Olmaz bu kadın çok tuhaf, çok ilginç şarkı söylüyor” dedi.
“Ne, tuhaf mı?” Benim için de yakın akrabalar, mahalleden oyun arkadaşlarım hep ‘tuhaf’ derlerdi. Nünü de belgeselde ‘tuhafım’ diyordu kendine. ‘Tuhaf’ sözü kazındı yeniden aklımın köşesine. Annem “En tuhaf çocuğum sensin” derdi sürekli mesela. Nükhet Duru’ya karşı yakın hisselerimin temeli atılmıştı o gün. O da tuhaftı. O gün o plağı alamadım. Daha sonra harçlıklarımı biriktirip önce ‘Bir Nefes Gibi’ albümünü sonra ‘Nadide’ albümünü aldım. Sonrasında bütün albümleri girdi hayatıma. Mabel Matiz çok güzel bir şey söylüyor belgeselde; “Bir dönemimin soundtrack’iydi” diyor. Benim hayatım için de söyleyebilirim böyle bir şeyi. 80’lerden bugüne uzanan, bitmeyen bir soundtrack. Enerjisi hiç bitmeyen, koruyucu, güç veren, hep yanındaymış hissiyle devam eden bir ilişki benim Nükhet Duru’yla ilişkim. ‘Sürgün’ şarkısının o muhteşem siyah beyaz klibini nasıl unuturum? Murathan Mungan, Kavafis gibi şairlerin sözlerine kattığı güçlü yorumu, ‘içimde coşarken sabrın denizi’ içimdeki Mahmure’nin gözlerine sürmeler çektiğini unutur muyum? Evet. Nükhet Duru’nun bende çok ‘Hikâyesi var’. Hem de ‘Derinden’.
“Ağaç kovuğundan gelmedik ya!”
Öncelikle bir uyarıda bulunmam gerekiyor izlemeyenler için. Belgeselin bir albüm hikâyesi olduğunun bilinciyle izlenmesi gerekiyor. Belgesel, Nükhet Duru’nun hayat hikâyesi değil, ‘Hikâyesi Var’ albümünün hikâyesi. Gönül ister elbette Nünü anlatsın biz sabaha kadar dinleyelim. Eminim ki bunu arzulayan çok insan olacaktır benim gibi ve belgeselin devamı da gelecektir. “Kesinlikle gelmeli!”
Belgesel, inat hikâyesi biraz da. Bütün keşmekeşine, yoruculuğuna, trafiğine, değişip dönüşümüne rağmen inadına bu şehirde yaşayan, bütün kısıtlamalar, engellere, dayatmalara karşı inadına müzik yapan ve istediği gibi müzik yapan bir kadının inat hikâyesi. Şarkılarla beraber akan İstanbul görüntülerle bize bu duyguyu geçiriyor yönetmen: “Ne bu şehirden geçerim, ne de istediğim gibi yaşayıp istediğim gibi müzik yapmaktan” diyor Nükhet Duru. Sık sık gördüğümüz çay görüntüleri aklıma o muhteşem ‘Sürgün’ albümünde bulunan ‘Çay’ şarkısını getiriyor. Sözleri Nükhet Duru’ya ait olan şarkıda şöyle diyor: “Dilimi dudağımı yaksan da, ne yardan geçerim ne çaydan geçerim”. İstediklerinin bilincinde, ne olursa olsun vazgeçmeyen, dik duran bir kadındır O ve ağaç kovuğundan gelmemiştir elbette. Müthiş bir mücadele vardır ardındaki hikâyede. Belgeselde bunu öyle net görüyoruz ki.
“Eski olan zamanı geçmiş değildir”
Şarkılar eşliğinde hayat akmaya devam eder, martılar uçmaya devam eder, zaman geçer. Camlı ekranlardan bakılır artık martılara. Simit attığımız, omzumuza konan martılara elimizdeki telefonlarla bakarız. Bu duyguyla akmaya devam eder Nükhet Duru düetleri. Neyse ki değişen dünyada, değişmeyen duruşlar, sözler, şarkılar, duygular vardır. Eski ve zamanı geçmeyen. Bunları izlerken ve düşünürken ‘Beni Sarar Melankoli’…
“Ayrık otları buluşması”
Beni en etkileyen sahnelerden biri de bir başka ‘ayrık otu’ Kalben’in ‘Bir Nefes Gibi’yi okuduğu sahne. Bir gece önceki konserden yorgun ve rahatsız olarak stüdyoya gelen Kalben’in şarkıyı okurken zorlanmasını, atarlanmasını ve Nükhet Duru’nun ona cesaret vermesini izliyoruz. İnatla defalarca okuyor şarkıyı Kalben. Sonrasında olağanüstü yorumuna tanıklık ediyoruz. Kalben, başarmanın verdiği zaferle defalarca söylüyor şarkıyı. Ne güzel de söylüyor ama. Ekrandan içeriye girip sarılma hissiyle doluyor insan. Dayanışmayı, pes etmemeyi, inat etmeyi öğreniyoruz yeniden. “Sakın bir daha ağzından öyle şeyler duymayayım’ diyor Nükhet Duru, kendine kızan Kalben’e. Dimdik ve cesaret verici tonuyla. Azmin ve dayanışmanın zaferini görüyoruz Kalben’in yüzünde.
Nünü’yle ilgili albümde bulunan herkes bir şey anlatıyor. Şahane sözler söylüyorlar. Sözlerle beraber müzik akıyor, hayat akıyor, İstanbul akıyor. En güzel sözü yine Nükhet Duru söylüyor kendi için; “Ben o uygun gördüğünüz dört yapraklı yoncanın yaprağından biri değilim. Ben ayrık otuyum” diyerek bütün ayrık otlarına bir selam çakıyor. Selam çaktığı başka bir şey var ki; kadın cinayetleri meselesi ve Emine Bulut. Bizim canımızı yakanlar onu da yakıyor. Onun canını sıkanlar bizim de. Susturulan sahnenin ardından ‘Benimsin Diyemediğim’ dediğimiz bütün şarkılar bizim elbette, biliyoruz. Onlarca yıl söylediği, sesinde hayat bulan şarkıları istedikleri kadar yasaklasınlar, sesini kıstırsınlar, kulaklarımıza işlenmiş o buğulu sesi kısamazlar ya… Ne olursa olsun ‘Biz Gene Sana Vurgunuz’ sevgili Nükhet Duru.
‘Bir Nefes Gibi’
Gidenler de anılıyor elbette kalanlarla beraber. Aysel Gürel, Onno Tunç, Atilla Özdemiroğlu. ‘Seninle’, ‘Sevda’ şarkılarıyla.
Şarkılar bizi, biz şarkıları yaşıyoruz belgeselin içinde. Vapurlara biniyoruz, dalgaları aşıyoruz, yollardan geçiyoruz, hayatlardan geçiyoruz, günler geçiyor, günlerden geçiyoruz. Yalnızlıklardan, kalabalıklardan geçiyoruz. Ağaran tanyerini de, geceyi de görüyoruz. Derinden bir nefes gibi içimizden şarkılar geçiyor.
Nükhet Duru bütün dünyayı sarması gereken bir ayrık otu. Sınırı olmayan, yasaksız, özgür bir dünyanın hayalinin müziğini yapıyor O. Bu belgeselle bir kez daha anlıyoruz bunu. Emeği geçen herkese bin teşekkür. Biz ayrık otlarının milli marşı ‘Yasaksa Yasak. Günahsa Günah’ şarkısını açıyorum hemen belgesel sonrası. Benim için doyumsuz bir belgeseldi çünkü.
Zeynep Bastık’ın söylediği şu sözle bitirmek istiyorum yazımı: “Nükhet Hanım okeyse ben okeyim.”