Güngören’de modern apartmanlar ve otellerin arasına sıkışmış Küba, rengârenk bir gecekondu mahallesi. Kentsel dönüşüm buraya ve komşusu Tozkoparan’a uğramadan siz bir uğrayın. PAUL BENJAMIN OSTERLUND
Bir zamanlar yoğun bir şekilde gecekondulaşmış olan İstanbul bildiğiniz gibi bugün gökdelen ve rezidans fazlası olan bir şehir. Meşhur Roman mahallesi Sulukule tamamen yıkıldı ve yerine ‘Osmanlı’ tarzında oldukları iddia edilen zevksiz binalar dikildi. Kötü şöhretli gecekondu mahalleleri Hacıhüsrev ve Sarıgöl‘ün de büyük kısımları yıkıldı. Yerlerine yine çok katlı binalar yapılıyor.
Böyle bakınca Güngören’deki Küba mahallesinin henüz yok edilmemesi hayli ilginç. Neden mi? Çünkü resmi adı Mehmet Nesih Özmen olan ama sakinlerinin Küba ismini tercih ettiği bölge bildiğiniz klasik, tek katlı evlerle ve labirent gibi sokaklarla dolu bir gecekondu mahallesi. Bu küçücük mahalle modern apartmanlar ve otellerin ortasında sıkışmış durumda. Etrafı site ve rezidanslarla çevrili. Küba’dan yürüyerek 10 dakika içinde metro ve metrobüse ulaşılabiliyor.
2005’te Kutluğ Ataman bir video enstalasyon ile Küba’nın hikâyesini anlatmıştı. 40 farklı ekranda 40 farklı Küba sakini yer alıyordu. Birkaç yıl sonra bu serginin bir haberiyle karşılaştığımda kendi kendime “Böyle bir yer artık yok, kesin yıkılmıştır” dedim. Fakat 2014’te Instagram’da Küba’ya ait yeni birkaç fotoğrafa rastlayınca mahallenin hâlâ durduğunu öğrendim ve hemen oraya koştum.
Mahalleliye ilk sorum tahmin edebileceğiniz gibi “Neden Küba?” oldu. Farklı cevaplar aldım. “Mahalleyi inşa edenlerin dayanışmasından geliyor” diyen de oldu, “Buraya ilk göç edenler her şeyden dışlandıkları için Küba adını taktık” diyen de.
O zamandan beri her seferinde yıkılmış bulacağımdan korkarak Küba’ya birkaç kez tekrar gittim. Neyse ki hâlâ duruyor. Hatta ilk geldiğimde gördüğüm “Damsız girilmez çekin emaneti” duvar yazısı bile duruyor. En son şubatta bir arkadaşımla Küba’ya uğradık. Bu duvar yazısını fotoğraflayınca yan binadaki delikanlı “Fotoğraf çekmek ücretli” dedi. Ben yanımdaki kadın arkadaşımı gösterip “Ama dam var” deyince güldü. Bir dahaki sefere bize kahve ikram edecekmiş.
Mor evleri, pencere kenarındaki çiçekleri, serbest dolaşan tavukları ve geniş bahçeleriyle Küba gerçekten renkli bir yer.
Sovyet döneminde inşa edilmiş gibi
Küba’nın yan mahallesi olan Tozkoparan da ilginçlikte ondan aşağı kalmıyor. İnsan bazen Güngören’de değil de Sofya veya Filibe’de Sovyet döneminde inşa edilmiş bir yerleşim alanında olduğunu zannediyor. İstanbul’un mevcut standartlarına göre oldukça fazla yeşil alan mevcut. Apartmanlar renkli ve mütevazı. Mahallenin genlerinde direnişçilik var. Ancak ertelenen yıkılma zamanı artık gelmiş olabilir. Bölgede şu anda büyük bir kentsel dönüşüm ofisi bulunuyor. Belediye yeni projeyi çok yakında paylaşacak.
Piyasa güçleri er ya da geç Küba ve Tozkoparan gibi yerleri İstanbul’un haritasından büyük ihtimalle silecektir. Bazı insanlar çökmek üzere olan evlerinden kurtulacak, ancak bazıları da hiç gitmek istemedikleri mahallelerinden ayrılmak zorunda kalacak. Yerlerine ya sıkıcı, zevksiz, hepsi birbirine benzeyen TOKİ blokları ya da rezidanslar gelecek. Böylece İstanbul’un mimari çeşitliliği biraz daha azalacak. Ağaçların yerini düz peyzajın alması da muhtemel. Bu yeni binaların duvarlarına da kimse “Damsız girilmez, çekin emaneti” yazmayacaktır. O zamana kadar İstanbul’un bu olağanüstü yerlerini görmekte yarar olabilir.
YAZI: PAUL BENJAMIN OSTERLUND