14 Kasım 1989’da Türk sinemasının 75’inci yılı kutlamaları kapsamında Beyoğlu’nda bir sinema şöleni yaşanmıştı. Gece gündüz bu sokakları arşınlayan bizler için o günün her anı unutulmaz değerdeydi…
KORAY GÜRTAŞ
14 Kasım 1914, pek çok kaynağa göre ülkemizde sinemanın başladığı tarih. O gün Fuat Uzkınay tarafından çekilen ‘Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı’ isimli film,Türkiye’de sinemanın miladı olarak kabul edilmekte. Bu bilginin yanlış olduğu hatta bu filmin çekilmediği yönünde görüşler de var. Bu tartışmayı tarihçilere bırakıp asıl hikâyeye geçeyim.
SESAM, SODER, FİLM-YÖN gibi derneklerin girişimleriyle, Uzkınay’ın filminin çekiminin 75. yılında 14 Kasım 1989 tarihinin ‘Türk Sinema Günü’ olarak kutlanacağı duyuruldu bundan 31 sene önce gazete sayfalarında. Sinemamıza aralıksız hizmet etmiş kişilere plaket takdim edilmesi, Ayhan Işık Sokağı’nda sandviç ve ayrandan oluşan set yemeği verilmesi, bir sokağın adının Fuat Uzkınay olarak değiştirilmesi gibi etkinlikleri kapsıyordu kutlamalar. Asıl sürpriz ise Beyoğlu’ndaki tüm sinemaların matinelerde ücretsiz olarak Türk filmlerini göstereceği haberiydi. Bunu duyar duymaz arkadaşlarım Kurtcebe Turgul ve Ahmet Altınel ile harekete geçtik. İstanbul ve Beyoğlu uzun yıllardan bu yana Türkiye’de sinemanın merkeziydi. 1980’li yılların başında ise bugünün Sinema Festivali’nin öncülü olan gösterimler başlamıştı. Yani kent ve semt beyazperde ile sıkı bir ilişkideydi. Ancak 14 Kasım 1989 belli ki ilginç bir deneyim olacaktı. Seks filmleri gösteren sinemalar dahi kapılarını sinemamızın rafine eserlerine açıyordu. Üstelik film izlemek bedavaydı.
VE FİLM BOMBARDIMANI BAŞLAR…
Bu özel günde bitmesini hiç istemediğimiz yolculuğa Emek Sineması’nda gösterilen, yönetmen Duygu Sağıroğlu imzalı ‘Bitmeyen Yol’ ile başladık. İlk durağı ben seçmiştim. Bu filmi tercih etmemin nedeni ise benim gibi Galatasaray Lisesi mezunu olan yönetmene olan hayranlığımdı. Duygu Sağıroğlu’nun ülkemizin önde gelen tiyatro dekoru tasarımcılarından biri olduğunu biliyordum. Gençliğimde benim de bu konuya ilgim, gelecekte tiyatro oyunlarına dekor hazırlama hayalim vardı. Sağıroğlu’nun sinemadaki performansına olan merakım saydığım faktörlere eklenince ekip olarak sinema dünyamızın mabedi Emek’te yerimizi aldık. Daha iyi bir yaşam sürebilmek için köyden kente göç edenlerin içine düştükleri acımasız dünyada yaşadıklarını anlatan ‘Bitmeyen Yol’ etkileyiciydi. Oyuncuların mükemmel performansları, güçlü hikâyenin başarılı anlatımı filmin içine çekmişti bizi. Günün ilk seansında beklediğimizi fazlasıyla bulmuştuk.
HABABAM GÜM GÜM GÜM!
Vakit öğleyi geçince İstiklal Caddesi’nde hareketlilik artmıştı. Beyoğlu’nun doğal kalabalığına sinemaseverlerin eklenmesiyle cıvıl cıvıl bir ortam oluştu. Günün ikinci filmi için iki adayımız vardı: Rüya Sineması’ndaki ‘Hababam Sınıfı’ ve Atlas Sineması’ndaki ‘Haremde 4 Kadın’. İkinci alternatifimizin nedeni yıllarca erotik filmlere ev sahipliği yapan Atlas Sineması’ndaki filmin ismi nedeniyle oluşabilecek ilginç seyirci mozaiğine tanıklık etmekti. Senelerdir televizyonda bayılarak izlediğimiz ‘Hababam Sınıfı’nı beyazperdede üstelik seks filmleri gösteren bir salonda seyretmek de ilginç olacaktı. Sonunda tercihimizi Mahmut Hoca ve öğrencilerinden yana kullandık. Sinemaya girdiğimiz anda da doğru seçim yaptığımızı anladık. Ağırlıklı olarak öğrencilerin doldurduğu koltuklar adeta bir futbol maçını bekler gibi heyecanlıydı. Filmin başlamasıyla coşku daha da arttı. İnek Şaban’ın 323 olan okul numarasının yakın bir arkadaşımızla aynı olduğunu tespit etmemizle bizim ekibin keyfi ikiye katlandı. Elimize dostumuza sataşmak için güçlü bir malzeme geçmişti. En unutulmaz dakikalar ise Hababam’ın Özel Çamlıca Lisesi’ni okullar arası bilgi yarışmasında temsil ettiği bölümde yaşandı. Tarık Akan, Halit Akçatepe ve Kemal Sunal’dan oluşan ekip soruları bildikçe salondan coşkulu bir tezahürat yükseliyordu: “Hababam Güm Güm Güm’’. Rüya Sineması tarihinin en az kadın karakterli ve giyinik filminden çıktığımızda ağzımız kulaklarımızdaydı.
Günün üçüncü filmi için rotayı yeniden Emek Sineması’na çevirdik. Bu kez mönüde Metin Erksan’ın Altın Ayı ödüllü ‘Susuz Yaz’ı vardı. İlk kez izleyeceğimiz filmi sinemada üstelik Emek’te seyretmek büyük şanstı. Hemen her karesi büyülü bir fotoğraf olan ‘Susuz Yaz’ mest etmişti bizi. Erol Taş’ın oyunculuğu enfesti. Tüm bunlara Emek Sineması’nın olağanüstü atmosferi de eklenince iki saatin nasıl geçtiğini anlamadık.
Beyoğlu’ndaki film şöleni bitmişti ama bu güzel günün sona ermesini hiç istemiyordum. Bu nedenle ekipten ayrılarak soluğu bir başka Metin Erksan filmi ‘Sevmek Zamanı’nı izlemek için MSÜ Sinema TV Merkezi’nde aldım. Müşfik Kenter’in suretine âşık olduğu kadının tablosuyla yaptığı sandal gezintileriyle noktaladım sinema salonlarındaki yaklaşık 12 saatlik yolculuğu. Eve gittiğimde TRT’deki Orhan Oğuz imzalı ‘Her Şeye Rağmen’i seyrederek de kapanışı yaptım.
14 Kasım 1989 benim ve arkadaşlarım için özel bir gündü. Sonradan, herhangi bir Yılmaz Güney filmi gösterilmemesini, bir başka ifadeyle kutlamalara sansürün gölgesinin düşmesini fark etmemle biraz tadım kaçsa da bu sinema şöleni tatlı hatıralarla hafızamda yerini aldı. Beyoğlu artık eski günlerden çok uzak. Başta Emek olmak üzere bu özel güne ev sahipliği yapan sinemaların birçoğu kapandı. Salonlar artık AVM’lerin içinde. Her kesimden insanın ücretsiz olarak sinemalarda bir araya gelme şansı yok denecek kadar az. Üstüne üstelik pandemi nedeniyle evden dışarı çıkmak dahi zor. Ama içimde ufak bir umutla böyle güzel kutlamaların yeniden yapılmasını bekliyorum.
Kurtcebe Turgul (yazar)
‘Seks filmleri mabedi Rüya’da İnek Şaban’a denk gelmek’
1989 aynı zamanda Sinema Günleri’nin İstanbul Film Festivali’ne dönüştüğü sene. Bir gün içinde aklımızın yettiğinden, ruhumuzun kaldırabileceğinden çok daha fazla filme gitmeyi marifet sandığımız dönemler. Oysa o gün bir sinemadan öbürüne heyecanla koşturmak için sinemasever olmak bile gerekmiyordu; hepimiz hayatımızın geçtiği Beyoğlu’nun coşkusuna, heyecanına, eğlencesine kendimizi kaptırmak için oradaydık. Beyoğlu’na kravatsız çıkılmayan zamana yetişemedik ama semtin seks filmleri mabedi Rüya’da İnek Şaban’a denk geldik, Emek Sineması’nın devasa perdesinde Türk sinemasının ihtimalen en kötücül karakteri Osman’ın ölümüne alkış tuttuk, daha ne olsun?
14 Kasım 1989 Programı
EMEK SİNEMASI
Bitmeyen Yol – Duygu Sağıroğlu
Ah Güzel İstanbul – Ömer Kavur
Susuz Yaz – Metin Erksan
RÜYA SİNEMASI
Ankara Ekspresi – Muzaffer Arslan
Hababam Sınıfı – Ertem Eğilmez
Kaşık Düşmanı – Bilge Olgaç
DÜNYA SİNEMASI
Yasak Sokaklar – Feyzi Tuna
At – Ali Özgentürk
Hakkâri’de Bir Mevsim – Erden Kıral
ALKAZAR SİNEMASI
Öğretmen – Kartal Tibet
Derman – Şerif Gören
Züğürt Ağa – Nesli Çölgeçen
SİNEPOP SİNEMASI
Otobüs Yolcuları – Ertem Göreç
Pehlivan – Zeki Ökten
ATLAS SİNEMASI
Üç Arkadaş – Memduh Ün
Haremde 4 Kadın – Halit Refiğ
Aşk ve Kin – Turgut Demirağ
LALE SİNEMASI
Selvi Boylum Al Yazmalım – Atıf Yılmaz
Muhsin Bey – Yavuz Turgul
Ada – Süreyya Duru
AKM
Vesikalı Yârim – Lütfi Akad
Avare Mustafa – Memduh Ün
Erkek Ali – Atıf Yılmaz
Bir Türk’e Gönül Verdim – Halit Refiğ
Dokuz Dağın Efesi – Metin Erksan
MSÜ SİNEMA TV MERKEZİ
Rican Efendi Vekilharç – Şadi Fikret Karagözoğlu
Aysel Bataklı Damın Kızı – Muhsin Eruğrul
Binnaz – Ahmet Fehim Efendi
Sevmek Zamanı – Metin Erksan