Tembelliği hor gören dünyanın yeni düzeninde aylaklıkla yüzleşiyoruz. Eve kapandık ama ‘üretken ol, yaratıcı ol, hareket et, koş, kendini geliştir’ baskısından kurtulamadık. Global bir felaketin ortasında bile huzur vermeyen telaş kültürüne inat, bugün tembelliğimizle gurur duymanın tam zamanı! CEREN ŞEHİRLİOĞLU
Shakespeare veba salgını sırasında ka- rantinada ‘Kral Lear’ı yazdı. Biz altı ay- dır TikTok’tayız. Survivor’ı Cemal Can kazandı. Aşırı iyi ekmek mayalıyoruz. Domateslerimiz oldu veya öldü. Çocuk- larımız ilkokul terk.
Pandeminin başlangıcından bu yana garip duygu durumlarında gi- dip gelmemize tüy diken mesele, en sinir bozucu biçimde ‘üretken olma’ baskısı. İşte tam da evi dev bir tadilat- la altüst etme zamanı. Moloz ve toz yı- ğınları arasında yeni mutfak dolapları seçmek için daha iyi bir vakit olamaz. Madem evden çalışıyoruz, homini gırt- lak yemek yerine bir koşu bandı alalım, keto diyet listelerini özenle buzdola- bına yapıştıralım, bir süper-blender edinelim, yoga yapalım, çakra açalım, belki karın kasıyla
bile çıkarız bu işten. ‘Kral Lear’ olmasa da yıllardır hayalini kurduğumuz bir senaryo ya da ne bileyim bir polisiye roman yaza- rız, hiç olmadı çiçekli maskeler dikmeyi öğ- reniriz. Elimiz boş durmasın, o Zoom toplantılarının ara-
sında kişisel gelişi- mimiz aman gerile- mesin. Bir şükran günlüğü, farkındalık defteri, tamam yapa- madın, düz günlük tut en azından.
Ancak birkaç yüzyılda bir
görülecek bir felaketin ortasın-
da eski alışkanlıkların, dayatmaların, yeni ve absürt bir yaşam şekline uyma- dığını sıkıntıyla fark ediyoruz.
New Republic yazarı Nick Martin, bu durumun Amerikan ‘telaş kültürü- nün’ sonuna işaret ettiğini söylüyor. ‘Hayatımızın her nano-saniyesinin metalaştırıldığı, kâr ve kişisel gelişime odaklandığımız kafa yapısının ölümü- ne şahit oluyoruz.’
ZAMANIMIZ KİME AİT?
Bugünkü anlamıyla ‘üretkenlik’ Sanayi Devrimi’nin ürünü. İşin değil zamanın ölçüldüğü bir sistemin hayatımızı bi- çimlendirmesinin sonucu. 9-5 çalışma düzeninden önce insanlar günlerini zamana değil işe göre bölüyordu. Ha- sat zamanı, koyunları kırkmanın alaca- ğı vakit, tarla sürmek ve bir fırıncının yeterince ekmeği kaç saatte yaptığının planlama bakımından bambaşka oldu- ğu kesin.
Ama yaklaşık 300 yıldır kapitalist burjuvazi, işçi sınıfı derken, zaman bize ait olmaktan çıktı. Vaktimiz patronla- rımızın vakti, dakikalarımız para.
Dolayısıyla evde çalışırken, dünya korkunç bir salgınla boğuşurken bile huzur yok. O bir saniyeyi e-postalarına bakmadan, telefonunu her an açık tutmadan geçiremezsin.
Bir de eve kapalı kaldığımız anda üstümüze yapışan tembel tembel oturma suçlu- luğunu ekleyin. Çok yasak bir şey yapıyormuş gibi işten kaytarıp Netflix izlemenin dayanılmaz vicdan azabı. Spora gitmeme- nin gece yarısı börek gömmeye kadar giden ruhsal buhranları. Elinden bir iş gelme- yenin, bulaşık makinesi boşaltmaktan ibaret bir gününün anlaşılmaz yorgunluğu.
Tembelliğe geçit vermeyen biR dünyada evde aylak aylak takılmaya zorlanmamızın müthiş ikilemi tam da bu milenyuma yakışan bir çile değil mi?
SIKILMANIN LÜKSÜ
Bir de Shakespeare salgından kaçıp ‘Kral Lear’ı, Giovanni Boccaccio ‘Decameron’u yazmış, Isaac Newton kalkülüsü, neredeyse yerçekimi kanununu bulmuş diye dertleniyoruz.
Belki de daha fazla delirmemek için ilk yapmamız gereken, hiçbir şey yapmamak. İtalyanların ‘Il Dolce Far Niente’si gibi, hiçbir şey yapmamanın tatlılığına güvenmek. Elbette hepimizin Toskana vadilerinde bir şef kadar, öğle uykusundan sonra şarabımızı koyup üzüm bağlarındaki cırcırböceklerini dinleme, akşamüstü esintisinde seviş- me gibi sinematografik hayatlarımız yok. Ama en azından kendimize sıkıl- manın lüksünü hediye edebiliriz. Te- laşın, bir şeyler yetiştirmenin stresini ‘Hofff yeter be!’ diye üstümüzden atma- ya yeltenmek en faydalı kişisel gelişim adımı olabilir.
İlla yaratıcı olmaya çabalayacak- sak, dünyanın en büyük sanatçıla- rının en iyi eserlerini sıkıntıdan verdiğini, mesela Doris Lessing’in en büyük ilhamlarla dolu anlarının bulaşık yıkarken çaktığını hatırlayabiliriz. Agatha Christie “Yazmak için sıkıntıdan iyisi olamaz” derken, Margaret Atwood hiçbir şey yapmayıp yalnız kuşları izlerken, David Bowie ne yaptığını en bilmediği zamanlarda, Salinger neredeyse tüm ömrü boyunca münzevi bir yaşamla yaratıcılığın zirvesine çıktı.
Neil Gaiman karantinada hiçbir şey yapmayıp tavuklarıyla konuştuğunu söylüyor. ‘Hiçbir şey hakkında’ Seinfeld’in yaratıcısı Larry David Los Angeles’taki evinde sonunda yapayalnız ve tamamen bomboş kalabildiği için dünyanın en mutlu insanı olduğunu anlatıyor.
Sıkıntıdan, tembellikten, ütü yapar- ken mırıldanmaktan, boş boş tavana bakmaktan böylesi bir dönemde ancak huzur çıkar. Belki de hayatımızda ilk defa zamanımızın sadece kendimize ait olduğunu fark etme, bunu talep etme şansımız var.
Şimdi o ‘10 adımda pandemide daha üretken olmanın yolları’ maka- lesini bir kenara bırakalım ve pijamalarımızı hiç çıkarmadan geçen günümüzü şükran günlüğümüze not alalım.
YAZI: CEREN ŞEHİRLİOĞLU