Yapımı 1906’da başladı, 1908’de açıldı. 104 yıl tren sesi eksik olmadı. Ancak sekiz yıldır kullanım dışı. Anadolu’ya giden son tren 31 Ocak 2012’de kalktı. Otel olarak tekrar düzenlenmesi gündeme geldi. Davalar açıldı. Çatısı yandı. Şimdi restore ediliyor. Ne zaman açılacağı, açıldığında nasıl bir işlev göreceği soru işareti. İstanbul Life, Haydarpaşa Garı’na girdi. Son durumu yerinde inceledi. SERKAN OCAK
Haydarpaşa’yı müze yapmak isteyen Hasankeyf’i sular altında bırakmazdı
Ortada büyük bir tedirginlik var. Haydarpaşa Dayanışması, şu anda atıl durumda olan garın ticaret alanı ya da otele çevrilmesi konusunda nabız yoklaması yapıldığını ileri sürüyor. Bu nedenle de yaklaşık 430 haftadır her pazar gar önünde eylem yaparak, Haydarpaşa’nın mutlaka gar olarak işlevine devam etmesi gerektiği çağrısında bulunuyorlar. 80 sivil toplum örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu Haydarpaşa Dayanışması’ndan Tugay Kartal, tedirginliklerinin nedenini şöyle açıklıyor:
“Otel ve ticaret alanından vazgeçtiler, şimdi de müze yapacağız diyorlar. Arkeolojik değerlere sahip çıkıyorlarsa Hasankeyf’teki barajdan vazgeçerlerdi. Güvenmiyoruz. Yangın bahane ediliyor, arkeolojik kazılar bahane ediliyor… Hasankeyf’i sular altında bırakacak bir zihniyetin Haydarpaşa’yı arkeolojik müze yapacaklarına inanmıyoruz. Çünkü burayı otel yapma, ticaret alanı yapma emelleri var. Burası toplamda 1 milyon metrekarelik bir yer. Herkesin ağzını sulandırıyor. Tüm otel, ticari alan planlarını iptal ettirdik. Son planlardan birinde çatıya giden bir şeffaf asansör planladılar. Çatıyı turizme açmayı amaçladılar. Bunu da engelledik. Haydarpaşa bu ülkenin belleği. Öyle de kalmalı. Yine gar olmalı.”
Haydarpaşa Tren Garı ile tanışmam 1990’ların sonuna denk geliyor. O zamanlar kız arkadaşım (şimdiki eşim) Sakarya Üniversitesi’nde okuyordu. Ben de Marmara Üniversitesi’ndeydim. Ulaşımın en ucuz yolu trendi. Neredeyse her hafta Üsküdar’dan Haydarpaşa Tren Garı’na yürüyor, iki saatte bir kalkan Adapazarı Ekspresi’ne biniyordum. Otobüsün yarı fiyatı olmasına rağmen tren bileti yine de pahalı geliyordu. Paramın az olduğu zamanlarda Sakarya yerine İzmit’e bilet alıp, İzmit’te inmem gereken yerde inmeyip kondüktörün gelmemesi, bilet kontrolü yapmaması için dua ediyordum. İşte yolun bu kısmı hiç bitmezdi. Haydarpaşa’yı ne zaman görsem bu sahneler gelir gözümün önüne. Bir de uzun yolculuklarda o yemekli vagonlarda yapılan sohbetler… Eminim Anadolu’ya trenle seyahat etmiş pek çok insanın da benzer anısı vardır.
Haydarpaşa Tren Garı’nın anlamı sadece klasik Alman mimarisinin Türkiye’deki en güzel örneklerinden biri olması değil. Burası kelimenin tam anlamıyla ‘toplumsal hafıza’nın bir parçası. Belleklerimizde güzelliğiyle yer etmiş bir mekân.
Bu tarihi yapı son yıllarda büyük baskı altında. Çünkü taşı toprağı artık ‘pırlanta’ olan İstanbul’un en güzel konumunda yer alıyor. Açık alanıyla birlikte toplam 1 milyon metrekarelik bir alanı kaplıyor. Ve şu anda bu ‘kupon arazi’ atıl halde. Peki nasıl bu duruma geldi? Filmi başa sararak anlatalım.
Bunu yıkıp gökdelen yapalım
Hikâyenin özü 2004’e dayanıyor. Ak Parti Hükümeti kamusal alanlara dair planlar hazırladı. Haydarpaşa Tren Garı da bundan nasibini aldı. İlk planlanan projede, gar alanında yedi adet 70 katlı gökdelenin olduğu bir dünya ticaret merkezi yer alıyordu. Ancak sivil toplum örgütlerinin baskısıyla bu projeden vazgeçildi. O dönem 20 bin imza toplanıp koruma kurullarına başvurular yapıldı. Başvurular sonuç verdi. Haydarpaşa Tren Garı, ‘kentsel ve tarihi sit alanı’ ilan edildi. Mücadele bununla kalmadı. ‘Koruma amaçlı plan hazırlanıyor’ denilerek yeni bir plan hazırlandı. Bu sefer gökdelenlerin yerini yatay bir yapılaşma aldı. Kadıköy sahili de plana dahil edildi. Davalar açıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi planları geri çekti. Proje rafa kalktı.
Sonra restorasyon aşamasına geçtik. 2010 yılında restorasyon sırasında garın çatısı yandı. Ana bina büyük hasar aldı. Yeni restorasyonun onayı ancak 2015’te çıktı. Şu anda da gar binasında bu faaliyetler devam ediyor.
Garda hummalı bir çalışma hemen göze çarpıyor. Girişte güvenlik bariyeri var. Araç almıyorlar ancak yaya girişi serbest. Alınan güvenlik önlemlerinden binanın girişini bulmak güç. Ancak bir güvenlik görevlisine sorup buluyoruz yolu. İlk sohbeti de bu emektar güvenlikçi ağabeyle yapıyoruz.
Gazeteci olduğumu söylediğimde hemen bir kedi fotoğrafını gösterip “Adı Abbas Duman’dı. 16 yıl yaşadı. Buranın kedisiydi. Efsaneydi. Şimdi de bir sürü kedi var ama Abbas Duman başkaydı” diyor. Afili bir fotoğrafını da bana göndermekten alıkoyamıyor kendini. Abbas Duman’ın heykeli bile yapılmış, Gar Lokantası’nın kapısında duruyor. Bir Facebook hesabı da var.
Kendi güvenliği için adını vermiyor ama o da Haydarpaşa’nın bugünkü durumundan mustarip. 30 yılı aşkın meslek hayatı boyunca nice sevinçlere, kederlere, aşklara, ayrılıklara, buluşmalara tanıklık etmiş. Şimdiyse dört bir yanına demir iskeleler kurulmuş, naylonlar çekilmiş tarihi binanın önünde mesaisinin bitmesini bekliyor.
Demir iskeleler sarmış dört bir yanımı
Binanın bodrum, giriş, birinci ve ikinci katlarında restorasyon yapılmıyor. Girişteki çalışmalar tamamlanmış durumda. Üçüncü katta ise restorasyon devam ediyor.
Binanın iç duvarları, tıpkı arkeolojik kazı çalışması gibi büyük bir titizlikle incelenmiş. 1908’den bu yana her bir duvarda ve kapılarda kaç kat boya kullanılmış, santim santim çıkarılmış. Bir asır boyunca sanki tüm renkler kullanılmış gar binasında. Tarihin izleri duvarlardan, kapılardan okunuyor. Şimdi koruma kurulunun kararı bekleniyor. Kurul hangi renge ya da desene karar verirse ona göre restorasyon çalışmaları devam edecek. Yangında hasar gören çatı da onarılmış.
Restorasyon çalışmalarında sanat tarihçisi, mühendis gibi mesleklerden seçilmiş 30 kişilik bir beyin takımı görev alıyor. Bu ekibe ayrıca, işçilerden ve teknisyenlerden oluşan 100’ü aşkın çalışan eşlik ediyor.
Çatının tamamında aslına uygun olarak İspanya’dan getirilen siyah renkli arduvaz taşı kullanılmış. Eski saat de çatıdaki yerine dönmüş.
Körler Ülkesi’nin tarihi aydınlanıyor
Binanın salonlarındaki tavan süslemeleri ve kabartmaları de yine tek tek elden geçirilmiş. Aslına uygun olarak restore edilen tavanlar, restorasyon çalışması sırasında çıkan toz ve oluşabilecek kazalara karşı oluşturulan kalkanlarla koruma altına alınmış.
Haydarpaşa’da yoğun bir arkeolojik kazı faaliyeti de devam ediyor. 300 bin metrekarelik alanda yapılan çalışmalar beş ayrı bölgede 400 işçi, 17 arkeolog ve 3 müze uzmanı tarafından yürütülüyor. Bugüne kadar ortaya çıkarılan 6 bine yakın sikke, 26 adet kafatasının içerisinde bulunduğu kilise kalıntıları, anıt mezar ve benzeri tarihi yapıların, ‘Körler Ülkesi’ olarak adlandırılan Khalkedon antik şehir tarihinin aydınlatılmasını sağlayacağı belirtiliyor.
Aslında bütün bu çalışmaların 2020’de bitmesi planlanıyordu. Ancak bu pek mümkün görünmüyor.
Peki asıl en önemli soru; ne durumda derseniz onun cevabı hâlâ belirsiz. 105 yıldır aralıksız süren tren seferleri başlayacak mı başlamayacak mı konusunda kimse bir şey diyemiyor. Çünkü şu anda Haydarpaşa Tren Garı’nın gelecekte nasıl kullanılacağına dair net bir plan yok.
YAZI VE FOTOĞRAF: SERKAN OCAK