Geçtiğimiz ay kadınlara adadığı kişisel heykel sergisini açan Arzum Onan’la Pera Palace’da buluştuk, “etkileyici ve besleyiciydi’’ diye bahsettiği sergi sürecini ve çok sevdiği İstanbul’u konuştuk.
Röportaj: Burçak Şener Fotoğraf: Mert Terliksiz Styling: Şeyda Sözüer Saç: Talat Kıvrak Makyaj: Ufuk Celep
Sizinle en son 2008 senesinde bir araya gelmişiz kapak çekimimiz için. Aradan geçen 10 sene de neler oldu hayatınızda?Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?
O zaman Can 8 yaşındaydı. Şimdi 18 yaşında bir delikanlı annesi olarak farklı sorumluluklarla, hayata dair daha bereketli zamanlar yaşıyorum.
Sıradan bir gün sizin için nasıl başlar? Nasıl ilerler?
Güne erken başlamayı seviyorum. Yürüyüşü o ya da bu sebeple ara ara bıraksam da, genel olarak aksatmamaya çalışıyorum. Heykel için atölyeye gitmediğim zamanlarda çoğunlukla evdeyim. Okumak, desen çizmek, ailece bir şey yapmak ve ortak izlediğimiz film keyifleri son derece besleyicidir benim için.
Geçmişten günümüze sizin etkilendiğiniz heykel sanatçıları kimler?
Ernest Barlach, Barbara Hepworth, Auguste Rodin, Camille Claudel ve Henry Moore gibi heykeltraşların kitapları devamlı elimin altındadır. Ali Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, İlhan Koman, Kuzgun Acar, Şadi Çalık gibi Türk heykeline katkı sağlamış heykeltraşlarımızın yanında, Yunus Tonkuş, Mehmet Aksoy, Yücel Kale, Bülent Çınar, Seçkin Pirim gibi beğenerek takip ettiğim heykeltraşlar da var.
Plastik sanatlara olan merakınız nasıl başladı?
Aslında ilgim hep vardı. Sadece yaşım ilerledikçe, kendimi ifade etme biçimimi zenginleştirme ihtiyacı ile başladı diyebilirim.
Şehirde takip ettiğiniz sanat galerileri nereler?
Galerileri olarak değil de; duyduğum, ilgilendiğim, görmek istediğim sanatçıların eserlerini takip etmeye çalışıyorum.
Arzum Onan algımız pek çok ünlüye göre daha farklıydı her zaman. Magazinden ve polemiklerden uzak, zarif, sakin, huzurlu. Bu dengeyi nasıl sağladınız?
Para hırsı, yüksek kariyer ya da görece başarılar kovalamadım. Elbette ne yaparsam daha iyisini, daha nitelikli olanını yapmak istedim. Ama önceliklerim her zaman ailem ve huzurum oldu. Sanırım bu da kendi içinde sizin tarif ettiğiniz dengeyi sağladı.
Başarılı, güzel ama bir o kadar da mütevazı bir kadınsınız. Bu karışıma pek alışık değiliz…
İçimde her daim bir öğrenci ruhu var. Güzellik denilen şeyin ise biriktirdiklerimiz ve öğrendiklerimizden bağımsız olduğunu düşünmüyorum.
Sizi heyecanlandıran, mutlu eden şeyler nelerdir?
Elbette Can’la ilgili kararlar, onu mutlu eden anlar, ailece yaptığımız keyifli paylaşımlar ya da yaptığım heykelle ilgili sonuca giden aşamalar hem heyecanlandıran hem de mutlu eden şeyler arasındadır.
Kendinizi en çok ne zaman özgür hissediyorsunuz?
Heykel sayesinde tanıştığım malzemelerden bana geçen hisle; ortaya çıkardığım anlatım, benim için en büyük özgürlük!
‘Eskiye nazaran ben…’ desem cümleyi nasıl tamamlarsınız?
Eskiye nazaran daha fazla empati yapabilen biriyim.
İstanbul’dan bir yere gittiğinizde en çok neyini özlemiş olarak geri dönüyorsunuz?
Her şeye rağmen içinde barınan dinamizmi!
İstanbul deyince gözünüzün önüne gelen ilk fotoğraf ne oluyor?
Boğaz.
Biraz yalnız kalmak ve kafa dinlemek istediğinizde şehirde kaçış noktalarınız nereler olur?
Tarihi Yarımada’yı seyredebildiğim birkaç lokasyon, Dolmabahçe otoparkı ve Boğaz’ı görebildiğim her yer…
Arzum Onan’ın İstanbul’u…
İstanbul’u hiç görmemiş birine bu şehri anlatacaksınız. En sık kullanacağınız kelimeler ne olurdu?
Kalabalık, karışık, gizemli, sürprizli.
Şehirde keşfettiğiniz bir yer var mı?
Şimdi aklıma gelmiyor ama bazen yürürken öyle bir yerlere girip, öyle gizemli yerler görüyorum ki; hayran kalıyorum. Bu şehrin en önemli özelliklerinden biri de bu sanırım.
İstanbul’da en sevdiğiniz semt?
Bu sorunun cevabını çocukluk anılarım belirleyebilir. Fıstıkağacı’nda çok güzel anılarım var.
İstanbul’da hiç gitmediğiniz bir semt var mı?
Gittikçe kalabalıklaşan bu şehirde eminim görmediğim semtler vardır.
Bu şehrin tadını en çok kimler çıkarıyor sizce?
Martılar…
İstanbul bir sevgili olsaydı onu elde etmek için neler yapardınız?
İstanbul; kendisinden beklentileri artık karşılayamacak kadar yorgun bence. Onu sadece anlamaya çalışırdım.
Şehrin en iyi kavuşma mekanı sizce neresi?
Yeter ki kavuşulsun!
Akşam yemeği için tercih edeceğiniz üç yer…
İskele Restaurant, Grey ve Eleos.
En sevdiğiniz yürüyüş parkuru…
Belgrad Ormanı.
Türk kahvesi içilebilecek en iyi adres…
Evim.
Sokaktan ne yemeyi seversiniz?
Her şey yiyebilirim!
İstanbul olmasaydı nerede yaşamak isterdiniz?
Her şeye rağmen İstanbul.
Okuduğunuz kitap…
Yeniden okuduğum Gabriel Garcia Marquez’in ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ kitabı.
Aldığınız albüm…
Dilek Türkan ‘AN’ albümü.
Gittiğiniz konser…
Yüksek Sadakat.
İzlediğiniz film…
Cloud Atlas.