Yanlış hafta sonu doğru yaşanmaz. Kafamdaki ideal plan çocukları ormana götürmek, hem enerjilerini atmak hem de temiz hava almaktı. Ama bazı şeyler umduğum gibi gitmedi…
MİRGÜN CABAS
İdeal planım, ormana gitmek. Hayal kırıklığıyla sonuçlanmasının ise birkaç nedeni var. İlki, biraz uğraşsam İstanbul’un bildiğimiz ormanlarının dışında var olan gizli bir ormanı bulacağıma dair yıkılmaz inancım. Biraz açıklamaya çalışayım. Gözümde canlanan bir İstanbul haritası var. Bildiğim ormanlar ve ormanımsı alanlar burada işaretli. Ama ben bunların dışında, sanki az bilinen başka ormanlık alanlar ya da bilinen ormanların az bilinen girişlerinin olduğuna inanıyorum. Neden inanıyorsun derseniz, bir sebebi yok. İnanç işte… İnançları sorgulamıyoruz, biliyorsunuz. Bu da benim saçma, küçük, şahsi fantazyam. Bir gün pat diye kendimi yeni bir ormanın, korunun içinde bulacağım. Canlı çeşitliliği filan beklemiyorum. Fazla kalabalık olmasın, içindekiler ateşli piknik yapmasın, dallara salıncak kurarak eğlenmesin, bağırıp çağırarak iletişim kurmasın yeter. Ben geri kalanı hallederim.
İnançları sorgulamıyoruz, biliyorsunuz. Bu da benim saçma, küçük, şahsi fantazyam. Bir gün pat diye kendimi yeni bir ormanın, korunun içinde bulacağım. Bu ormanlardan da beklentim çok değil. Yağmur ormanı gibi canlı çeşitliliği filan beklemiyorum. Fazla kalabalık olmasın, içindeki canlılar ateşli piknik yapmasın, dallara ipten salıncak kurarak eğlenmesin, birbirleriyle bağırıp çağırarak iletişim kurmasın yeter. Ben geri kalanı hallederim.
Geçenlerde bu hayalin peşine takılarak ama bu sefer elimde bir koordinatla yola çıktım. Bir arkadaşımın verdiği bilgiye dayanarak bir GSM şirketinin doğa parkına gitmeye niyetlendim. Amacım çocuklar kurtlarını dökerken bir ağacın altında oturup onları izlemekti. Maslak istikametine doğru ilerleyip Ayazağa’ya girdik. Aile sporumuz olan haritaya uyarak kaybolma badiresini atlattıktan sonra hedefe yöneldik. Ancak yaklaştıkça bir tuhaflık başladı.
Vaat edilen koruya gitmek için mahallelere girmek, tek aracın ancak geçebildiği dar sokakları kat etmek, sıvasız binalara sürtünerek ilerlemek gerekti. Haritaya göre iki sokak sonra kocaman koru vardı ama çevremiz böyle söylemiyordu. Harita uygulaması, gerçekten de olmadık bir anda bizi koru benzeri bir oluşumun kıyısına çıkardı. Etrafı yüksek duvarlarla çevrili, çirkin demir kapılı bir işletme… Kapının ardında otopark var mı yok mu, belirsiz. Aracımızı yol kenarına bıraktık ve öfleyip püfleyen çocukları motive etmeye çalışarak girişe yöneldik. Girişte bizi karşılayan çalışan, girmek isteyen araçları püskürtürken bize de yol gösteriyordu: Rezervasyonsuz alamıyoruz, açık alanda yer yok, kapalı alanımız mevcut, isterseniz orada masa bulabiliriz. COVID yüzünden kapasitemiz kısıtlı…
ŞURADA BİR YEŞİLLİK Mİ VAR?
Bizim de kapalı alan ihtiyacımız kısıtlı olduğundan, arkamıza bakmadan uzaklaştık. İki seçeneğimiz vardı. İçinden geçtiğimiz mahallelerden geri dönmek ya da önümüzdeki açıklığa doğru devam etmek. Uzakta bir yeşillik var gibi geldi bana. Belki hep hayal ettiğim orman buradadır diye düşündüm. Korunun olduğu yerde orman neden olmasın?
Devam ettikçe, sağımızda beliren ve sonsuzluğa uzanıyor gibi görünen gri beton duvarın gerçekten sonsuzluğa uzandığını keşfettik. Uzaktan görünüp bizi heveslendiren yeşillik mezarlıkmış. Ayrıca o kadar da yeşil değilmiş. Orman arayışının ahirete doğru uzamasından duyduğum tatsızlıkla geri döndüm. Yine haritaya başvurup adını bildiğim ormanlardan birini arama kutusuna yazdım. Gerçekten de bana ormana giden bir yol çizdi: “Böyle gidersen aradığın ormana girebilirsin, sinir krizinin eşiğindeki aile babası.”
Tazelenmiş bir hevesle yola koyulduk. Birkaç kez kaybolduk. Yolun bir aşamasında yukarıda ikinci resimdeki manzara çıktı karşımıza. Hayretler içinde bu güzelliği içimize sindirip yola devam ettik.
Bir aşamada ormana paralel bir yolda ilerlemeye başladık. Yanımızdan bir dere akıyordu, ağaçlar da vardı. Ama dere köpüklü, ağaçlar da güdüktü. Orman hissi vardı ama tam değildi. Bir süre sonra harita bizi gerçekten ormanın kapılarından birine getirdi ama giriş zincirli ve kilitliydi. Alternatif giriş ararken kır düğünü yapılan bir alana geldik. Açık havada fiyonklarla süslenmiş sandalyeler… Doğaya uymayan her şeyin bir araya getirilip doğal düğün ortamı oluşturulmaya çalışılan bir alan. Oradakilerden aldığımız yol tarifi umutlarımızı bir sonraki aşamaya taşıdı. Kapıdan çıkarken ağaca asılı, kesilip yüzülmüş, sinek konmasın diye tülbentle örtülmüş koyuna denk gelmeseydik daha iyiydi gerçi…
Çocukların ikisi de yolda sarsılarak ilerlemekten bayılmanın eşiğindeyken hedefe vardık. Meğer yola çıkarken bilmediğimiz hedefimiz, pazar günü yaşanacak bir Belgrad Ormanı neşesiymiş. Yeşil alanların her santimetrekaresi dolu olduğundan, yanımızdan araçlar geçerken asfaltta biraz yürüdük ve kaçarak evimize döndük.
YAZI: MİRGÜN CABAS