Ana SayfaGenelHayat çalışmadığımız yerden sordu biz de İlber Hoca’dan 60 parça ders notu...

Hayat çalışmadığımız yerden sordu biz de İlber Hoca’dan 60 parça ders notu aldık

Mecburen eve kapanınca yepyeni şeyler öğrenmek, alışık olmadığımız bir hayata uyum sağlamak gerekti. Tavsiye için İlber Ortaylı’ya gittik, ömürlük bir liste aldık: Okunacak, dinlenecek, izlenecek 60 şaheser… BURAK KURU

 

Kendimizi gözle görülmeyen bir düşmanın karşısında bulduk ve evlerimize hapsolduk. Virüsün yayılmasını önleyecek tedbirler almaktan başka bir şey yapamıyoruz. Bir süre daha dışarı çıkamayacağımız ortada. Ne yapacağız evlerimizde?

Öncelikle, benim gibi değilseniz, yani televizyonunuzun kanal kaydı çoksa, her tarafa açıksa, dünyayı takip etmenizi öneririm. Durumu daha net anlarsınız. Hiç fena olmaz. İkincisi, müzik dinleyin. Müzik önemli bir katkı. Üçüncüsü, elinizdeki kitaplar arasında okumaya niyetlendikleriniz ve çeşitli sebepler yüzünden daha okuyamadıklarınız muhakkak vardır. Onları okuyun. Ben şimdi hem İdil Biret’in hayatını anlatan kitabı okuyorum hem de Beethoven’ın piyano konçertolarını dinliyorum. Şahane oluyor.

Ne okumamızı önerirsiniz peki?

Kitap listeniz olmalı. Ama eğer yoksa roman okumak muhakkak iyi bir şeydir. Polisiye okuyabilirsiniz, klasikleri de okumanın tam zamanıdır ayrıca. Sizin keyfinize kalmış. Eğer ilginiz varsa biyografi okuyabilirsiniz.

Ruhumuzu müzikle doyurduk, okumalarımızı yaptık. Karnımızı doyurup biraz hareket etmemiz gerekecek. Bu konuda ne tavsiye edersiniz?

Bir uyarım olacak; aklınıza her geldiğinde yemek yemeğe falan kalkmayın. Kilo alırsınız. Markete zaten kaçınılmaz olarak gidiyorsunuz ama alacağınız şeylere dikkat edin. Arada çıkıp hava almak da gerek diyorlar ama o konuda da haklı olarak kısıtlamalar var. Evinizin etrafında, kimseye rastlamadan ve temas etmeden küçük turlar atmanızın bir sakıncası olmayacaktır diye tahmin ediyorum.

İstanbul’dan uzaklaşıp sayfiye yerlerine gidenler var. Şimdiden bir kalabalık oluşmuş durumda. Bu sağlıklı bir davranış mı?

Hayır, değil. Sağa sola gitmeye hiç niyetlenmeyin. Çünkü Türk milleti, sayfiye yerlerini birden daha tehlikeli hale getirdi. Burun buruna oturuyorlar şimdi orada. Bir kere bizim sayfiye yerlerimizde Avrupa’dan gelenler bulunuyor çokça zaman. Almanya’dan, Hollanda’dan gelenler var, Fransızlar var. En çok umreden gelenler konuşuluyor ama işin bir de Avrupa yanı var.

İlber Ortaylı ile mart sayısında yaptığımız söyleşiyi okumak için tıklayın: “İstanbul’un belediye reisleri niye iki vilayetten seçiliyor ve hep aynı meslekten geliyorlar?”

“Yabancı ülkelerde tesadüfen yükselenleriniz olabilir. Ama Türkler aslında çalışkan olmalarına rağmen her işte hâlâ hak ettikleri yere tırmanamıyor”

Her ay dergimizde yer verdiğimiz ‘İstanbul Dersleri’ni de aksatmıyoruz…

Geçen sayıda, “Şehir bu kalabalığı kaldıramıyor. İş görmek için koşuşan insanların ayağına, İstanbul dışındaki mülkünü, tarlasını satıp gelen ve burada iş yapmayan insanlar dolanıyor” diyerek sıkıntılı bir tablo çizmişti İlber Hoca. Şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz…

Şehrin kalabalıklaşmasının, plansız büyümesinin önüne geçilemiyor. Günden güne de iş işten geçiyor. Popüler deyişle radikal önlemler alınabilir mi?

Bir sürü önlem geliştirilebilir. Ziraat arazilerine, satıldığı takdirde çok ağır vergi koyarsın mesela. Bu, Meclis’ten çıkar ve iktisadi bir tedbirdir. Ya da misal, bir bölgedeki araziyi atıl durumda tutup boş bırakana vergi koyarsın bir müddet sonra. Veya bir yerlere imar izni vermezsin. Bir sınır koyarsın, bunlara uyulur. Buraya insanların gelmemesi için birtakım tedbirler alınır objektif kıstaslarla. Ama maalesef bunları yapmak hiçbirinin aklına gelmiyor çünkü kendileri asıl spekülatör. Bu devam ediyor, yapı değişmiyor.

Belki şimdinin çocukları büyüyecek ve bunu değiştirecekler. Buna imkân tanıyan bir sisteme sahip miyiz hocam?

Okullar feci vaziyette. Yapıları değişik. Mesela devlet okulları var, görülmemiş yapılar var bu okullarda. Annesi veya babası ecnebi olanları dışlıyor bu okullarda çocuklar. Mesela talebenin annesi Rusça konuşuyorsa tuhaf bakılıyor, böyle bir şey çıktı. Böyle bir şey yoktu Türkiye’de, İstanbul’da. Bir taraftan da başka okullar var, insanlar tuhaf şeyler konuşuyor. Çocuklar babasının helikopterinden bahsediyor, falanca mahallenin ezik bir yer olduğundan söz ediyor. Evde konuşulan bilinçsizce lafları okula taşıyorlar belli ki. Eğitimin bunlarla hiçbir alakası yok. Milli Eğitim Bakanlığı bu durumları denetleyecek kapasitede bir kuruluş değil. Yani mensupları itibariyle çok geriler zaten. Alabildiğine bir asayişsizlik. Uyuşturucu kullanımı yayılıyor, bir şey yapılamıyor, düşünün.

Her yıl İstanbul’da yaklaşık 260 bin çocuk dünyaya geliyor. Dört-beş yaşından itibaren de eğitim hayatına atılıyorlar…

Hiç dikkat ediyor musunuz, eğitim için kurulan anaokulları, analar-babalar çalıştığına göre nasıl? Bunu tek yönlü de değerlendiremezsin. Yani halk tipi, devlet tipi, maarife bağlı, müesseselere bağlı anaokulları var. Tabii bunlar herhalde Endüstri Devrimi’nin İngiltere’si veya 20’nci yüzyıl başının Rusya’sı, Fransa’sı kadar fakir okullar değil. Kötü değiller, o çok açık ama problemleri var. Ne yazık ki problemler paralı okullar için de var. Kaç yerde okulun kaydını yapıyorlar, ön kayıt parasını alıp kaçıyorlar.

İstanbul deyince artık talihsiz çocukları düşünmeye başlıyorum

Okulların bir kısmının binalarının da güvenli olmadığı ortaya çıkıyor bir süre sonra. Bu tehlikeyi de çoğu kişi baştan fark edemiyor sanırım…

Ne olduğu belli değil. Milli Eğitim Bakanlığı bunları nasıl kontrol ediyor? Bir de paralı okullara sübvansiyon veriyorlar çocuk başına. Görülmemiş bir şey. Veriyorsun, bari doğru dürüst kontrol et. Korkunç. Bütün bunların üzerinde durmak zorundalar. Şurası da şaka değil, ülke nüfusunun önemli kısmı bu şehirde. Yani artık İstanbul’u zaten vilayet sınırıyla ölçemezsin. İstanbullu artık Silivrilidir, İzmitlidir, Yalovalıdır, karşıdaki Gölcüklü falandır. Bu, kocaman bir nüfus.

“İstanbullu önceden İstanbul’dakiydi. Şimdi öyle değil. Bandırma’daki adam çalışıyor, hafta sonu burada. Veya aksi. Artık böyle bir dünyadayız.”

Peki Hocam, İstanbullu önceden neydi?

İstanbullu önceden İstanbul’dakiydi. Yani buradan Bandırma’ya gitmek hadiseydi. Şimdi  öyle değil. Bandırma’daki adam çalışıyor, hafta sonu burada. Veya aksi. İstanbul’da çalışıyor, cuma akşamı Bandırma’daki evine gidiyor. Böyle bir dünyadayız şimdi. Gebze’de oturuyor, Gebzeli, İzmitli görülüyor, Kocaelili görülüyor. İstanbullu ama, her şeyiyle buranın içinde. Bu bakımdan bu nüfuslara da itibar edemezsin. Şehrin ortasında Dilovası gibi bir sanayi var, korkunç şekilde kirletici, zehirletici bir kimya merkezi. Türkiye’nin 1950’lerde başlayan şuursuz, fabrika bacası olsun da nasıl ve neyle tüterse tütsün zihniyetinin ortaya çıkardığı bir yapı. Nasıl yaşayacak bu insanlar, bu çocuklarımız burada nasıl olacak? Ben İstanbul deyince artık talihsiz çocukları düşünmeye başlıyorum. Çok kötü.

Dünya tarihine baktığımızda, böyle darboğazlara giren büyük metropollerin buldukları çıkış yolları var mı?

Var tabii. Ama onların hem şansları hem de zamanları daha fazlaydı. Büyük nüfus hareketlerinin olmadığı bir dönemdeydi onlar. Daha tedbirli olabilmişler, çok da kötü şeyler yaşamışlar. Ben sana söyleyeyim; 19’uncu asır Avrupa’sındaki büyükşehir proletaryasının yaşadığı faciaları, dramayı bizimkiler yaşamamıştır. Onu da hesaba katmak zorundasın. İngilizin Manchester’ındaki, Londra’sındaki insan bugün bile kendine göre problem içindedir.

İstenmediğiniz bir ülkeye kaçmak kurtuluş değil

Hocam, çizdiğiniz tablodan endişe ediyorum. Çok karamsar görünüyor…

Karamsar. Aklını başına toplarsan yırtarsın, toplamazsan gidersin. Buradan kurtulmanın çaresi, buradan gitmek değildir. Ben sana söyleyeyim; immigrasyon (göç etmek) için Türkler iyi bir grup değildir. Yani dünya sizi beklemiyor, çok açık. Hinti bekler yazılımcı olarak; İranlıyı bekler, isim yaptılar; Rusu bekler… Geleneksel ve ananevi göçmen şüphesiz Akdeniz’in milletleridir. Yani Yunanlar, Yahudiler, Ermeniler, Lübnan Marunileri, yeni yeni Filistinliler, o da Hıristiyanlar olmak üzere. Bunları beklerler, sizi kimse beklemiyor. Siz yoksunuz.

Ama gidip başarılı olan insanların hikâyelerini okuyoruz…

Tesadüfen gelenleriniz ve yükselenleriniz olabilir. Türkler aslında çalışkan olmalarına rağmen her işte hâlâ hak ettikleri yere tırmanamıyor. Ne Amerika’da ne Kanada’da ne Almanya’da, hele Avrupa’da hiç. Çok açık bir şey görünüyor: Siz istenmiyorsunuz. İstenmediğiniz bir ülkeye kaçıp gitmeniz de bir kurtuluş değil. 80 milyon insan makbul bir ‘immigre’ (göçmen) değildir yani dünyada. Bunu bilmeniz lazım, o kadar açık söylüyoruz.

Cesaret verecek bir şeyler duymak isterim. Düzelir mi peki bu durum? Nasıl düzelir?

Düzelir, düzeltmenin yolları vardır. Ben eline sopayı al da çık demiyorum. Kendin de organize olursun, partine dikkat edersin, girdiğin partide bazı eğilimlerle mücadele edersin. Konuşursun. Allah size lisan vermiş, mantık vermiş. Bir yolunu bulur yaparsın. Yeter ki niyetin olsun, çaba göster.

İstanbul Life dergisi yeni sayılarının evinize gelmesini istiyorsanız tıklayın: https://www.hepsiburada.com/istanbul-life-dergisi-yillik-abonelik-12-sayi-pm-kdbr41

Bir hayat dersi

İlber Ortaylı’nın günlük rutinini takip ederken, önemli bir ders alıyoruz. Sabah kahvaltısını ettikten sonra tekrar kitaplığına yöneliyor. Ve dünyadaki barok kiliselerden güzel örneklerin yer aldığı bir kitabı alıp çalışma masasına geri dönüyor. Kitabı karıştırıp sayfalar üzerine notlar alıyor ve “Her sabah bunu yaparım. Böyle şeylere vakit yaratmalısın. Herkesin farklı ilgi alanları olmalı. Bunları yapmadığın zaman kafayı yersin. Sadece yazdığın, çizdiğinin arasında kaybolur gidersin” diyor. Bu öğüdü de kulağımıza küpe yapıyoruz.

 

Okuma listesi

Osmanlı İmparatorluğu – Halil İnalcık

Batı-Doğu Divanı – Johann Wolfgang von Goethe

İnce Memed I-IV – Yaşar Kemal

Timurlenk – Beatrice Forbes Manz

İslam Uygarlıkları Tarihi – Corci Zeydan

Tarih Notları – Bernard Lewis

Savaş ve Barış – Lev Nikolayeviç Tolstoy

Kral Lear– William Shakespeare

Yüzbaşının Kızı – Aleksandr Sergeyeviç Puşkin

Savaş Günlükleri 1939-1943 – Kont Galeazzo Ciano

Vanya Dayı – Anton Pavloviç Çehov

Madam Bovary – Gustave Flaubert

Semerkant – Amin Maalouf

Puslu Kıtalar Atlası – İhsan Oktay Anar

Milli Mücadele Başlarken – Tayyip
Gökbilgin

Suyu Arayan Adam – Şevket Süreyya Aydemir

Yeniçeriler – Reşad Ekrem Koçu

Yavuz Sultan Selim – Feridun M. Emecen

Karamazov Kardeşler – Fyodor Dostoyevski

Kambur – Şule Gürbüz

 

İzleme listesi

Potemkin Zırhlısı – Sergey Eisenstein

Aleksandr Nevsky – Sergey Eisenstein

Bir Kuşak – Andrzej Wajda

Vaatler Ülkesi – Andrzej Wajda

Waterloo – Sergey Bondarçuk

Dünyayı Sarsan On Gün – Sergey Bondarçuk

Constans – Krzystof Zanussi

Macarlar – Zoltan Fabri

Mefisto – Istvan Szabo

Albay Redl – Istvan Szabo

Taraf Tutmak – Istvan Szabo

Teorema – Pier Paolo Pasolini

Roma – Federico Fellini

Satyricon – Federico Fellini

Lanetliler – Luchino Visconti

Leopar – Luchino Visconti

Roma, Açık Şehir – Roberto Rossellini

Umberto D. – Vittorio De Sica

Lili Marleen – Rainer Werner Fassbinder

Nazaretli İsa – Franco Zeffirelli
(1977-mini dizi)

Dinleme listesi  / I

  Wagner/Nibelung Yüzüğü – Viyana Filarmoni Orkestrası, Viyana Devlet Opera Korosu, Solti (Wagner’i eski şeflerin hepsinden ama özellikle Wilhelm Furtwangler ve Georg Solti’den dinlemeli. Furtwangler için Bayreuth kayıtları aranmalı, çağdaşlardan da Daniel Barenboim tavsiye ederim)

Beethoven/Symphonies Nos 5&7 – Viyana Filarmoni Orkestrası, Carlos Kleiber (Bunu da büyük isimlerin hepsinden dinlemeli ama yine de asıl Wilhelm Furtwangler’in icrasını değerlendirmek gerekir)

Bach/Goldberg Variations – Glenn Gould

Schubert/The Piano Sonatas – William Kempff

Haydn/The ‘Sturm und Drang’ Symphonies – The English Concert/Trevor Pincock

Bach/Brandenburg Concertos

Violin Concertos – David Oistrakh

Rachmaninov/Piano Concerto
No: 3
– Vladimir Ashkenazy, Londra Senfoni Orkestrası

Chopin/Nocturnes – Fazıl Say

 

Dinleme listesi  / II

  20th Century Piano Edition – İdil Biret

Mozart/Complete Piano Concertos – Daniel Barenboim

The Piano Masters – Arthur Rubinstein

Paganini – Complete Chamber Music

Mozart/The Violin Sonatas – Itzhak Perlman, Daniel Barenboim

Chopin/Piano Works – Vladimir Ashkenazy

Puccini/Tosca – Çeşitli kayıtlar

Çaykovski/Kuğu Gölü – Montreal Senfoni Orkestrası, Charles Dutoit

Rimsky-Korsakov/Şehrazad   Kraliyet Filarmoni, Sir Thomas Beecham

Brahms/Macar Dansı – Viyana Filarmoni Orkestrası

(Albüm isimleri orijinal yazılışlarıyla bırakılmıştır)

SÖYLEŞİ: BURAK KURU
FOTOĞRAF: EMRE YUNUSOĞLU

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Populer Yazılar