‘Kurt Seyt&Shura’, ‘Kurt Seyt&Murka’, ‘Mengene Göçmenleri’, ‘Sır’, ‘Aurora’nın İncileri’… Her romanıyla çoksatanlar listelerinde uzun süre kalmayı başaran Nermin Bezmen, yeni kitabı ‘Unutkan Aşk’ı pandemi günlerinde tamamladı. Alzheimer hastalığıyla aşkı buluşturan romanını ondan dinledik. ZEYNEP GÜLER CEYLAN
Alzheimer ve aşk, bir ara- ikinci baharını yaşayan, ya geldiğinde farklı şekil- lerde içimizi ürperten iki tanım; nasıl karar verdiniz ikisini birleştirmeye?
Aşk kalbimizi, alzheimer beynimizi ele geçiriyor. Aşk insanın hayatının anlamını çoğaltan, kanatlandıran, yaşa- mını zenginleştiren bir olgu, bir mucize. Alzheimer ise tüm yetilerini eritip anılarını, hayallerini, sevdiklerinin ve kendisinin kimliğini karanlı- ğa çeken, herkesi, her şeyi ona yabancı bırakan ve ille de öl- düren bir illet. ‘Aşkta fedakâr- lık nereye kadar’ sorusunun karşılığını irdelemek için bu iki zıddı bir araya getirmek istedim.
“Aşkın kıymetini bilmenin yaşı yok aslında. Ancak yaşla gelen bilgelik, yaşanan tecrübeler, yıllar içinde izlenen hayatlar aşkın duygusunu da olgunlaştırıyor.”
Ailenizde veya yakın çevrenizde alzheimer hastası olan biri var mıydı?
Rahmetli ilk eşim beyninde pıhtı oluşması neticesinde demansa girmişti. Annem ise alzheimer’dan öldü. Her iki sevdiğimin bakımı süresince, onlara yardımcı olabilmek, hayatlarını kolaylaştırmak, o kayıp anlarını daha huzurlu geçirmelerini sağlamak üzere, yaşadıkları kaotik dünyayı an- lamak için çok iyi izlemiş, not- lar almıştım. Ayrıca bu kitabı yazmadan önce aylar süren çok titiz bir araştırma yaptım. Yüzlerce doktor, alzheimer’lı hasta ve yakınlarına ait yazılı ve görsel arşivi taradım.
Kitabın kahramanı Maya, ikinci baharını yaşayan tutkulu aşkını hayatının bu döneminde bulan bir kadın. Sizce aşkın kıymeti 50’ler ve 60’lı yaş-lardan sonra daha mı çok biliniyor?
Aşkın kıymetini bilmenin yaşı yok aslında. Ancak yaşla gelen bilgelik, ya-şanan tecrübeler, yıllar içinde izlenen hayatlar aşkın duygusunu da olgunlaştırıyor.
Alzheimer büyük bir umutsuzluk da yüklüyor insana. Sizin yaşadığınız en büyük umutsuzluk ne oldu bugüne kadar?
Hastalığın tedavisi yok, ‘son’un geciktirilmesi söz konusu değil. Teşhis konduğu andan itibaren hasta ve yakınları için umutsuz yolculuk başlıyor. Ben şahsen umutsuzluk olgusuna hiç teslim olmadım hayatımda. Öylesi bir durumda umutsuzluk acınmasına girmek yerine, enerjimi her şeyin biteceği o son an gelene kadar hayatı olabildiğince anlamlı yaşamaya yönlendiririm.
Romanda mekân olgusu öne çıkmıyor, özellikle mi seçtiniz böyle olmasını?
Gözünüzden kaçmamış. Evet, özellikle mekânsal belirleme yapmadım. Şehirler, semtler, mahalleler kimliksiz. Zaman da öyle… Sadece gerektiği yerde olayların bir diğeri ile balantısını belirleyen “şu kadar zaman önce” gibi ipucu var. Mekân ve zaman belirtirsem alzheimer’ın dehşetinin sınırlanacağına inandığım için yaptım bu seçimi.
Maya ve Atlas’ın aşkı yaşanan her şeye rağmen tükenmiyor; peki, 21’inci yüzyılın insanları aşkı daha mı çabuk tüketiyor sizce?
Sosyal mevki, titr, maddi imkânlar, şöhret için du- yulan hayranlık ve bunlara sahip birini ‘elde etmek’ arzusu, aşkla karıştırılıyor. Hayran olduğunuz insanı bütün bunlardan soyutladığınız zaman hâlâ aşk hissediyorsanız o zaman gerçektir o aşk.
RÖPORTAJ: ZEYNEP GÜLER CEYLAN