‘Dünyanın ilk dijital özel koleksiyon müzesi’ olarak bilinen, New York merkezli Collecteurs, daha iyi bir dünya için sosyal, çevresel, politik değişimi teşvik etmekten çekinmeyen, meydan okuyan birey ve kolektifleri seçti. ‘SUBSTANCE 100’ adlı seçkide Halil Altındere de var. Sanatçıyla listeleri, değişimi ve eserlerini konuştuk. BERNA ABİK
Koronavirüs salgınının insani açıdan tüm dünya için ürpertici bir deneyim olduğu kesin. Bir sanatçı olarak siz nasıl tarif ediyorsunuz?
İnsanın bir müddet durup kendi gücünü gözlemlediği, yaşadığı onca teknolojik gelişmeye rağmen acizliğini, gezegene verdiği tahribatı, doğal afetler ve bu türden salgınlar karşısında zenginle fakirin aynı seviyede olduğunu gördüğü, deneyimlediği bir dönemi yaşıyoruz. Durup düşünmek için iyi bir zaman.
Hiperrealistik işlerden ‘hipersanal’ işlere dönebilir mi üretiminiz? Yoksa ‘dokunabildiğimiz’ eserlere devam mı?
Sorunuz aklıma 2016 senesinde Berlin n.b.k’da gerçekleşen ‘Space Refugee’ adlı kişisel sergim için ‘virtual reality’ (sanal gerçeklik) tekniğiyle Kapadokya’da çekmiş olduğum 360 derecelik video eserim ‘Journey to Mars’ı (Mars’a Seyahat) getirdi. ‘Dünyada hiçbir ülke mültecileri istemiyorsa onları Mars’a mı yollayalım?’ önerisinden yola çıkan bir eserdi. Dünyadaki mülteci krizi karşısında yerküreden umudunu kesen insanlara, Mars’ta oluşturulacak, içinde özgürlüğün, eşitliğin ve adaletin olduğu yepyeni bir yaşamı deneyimletiyordu.
Eserlerimin gerçek yaşamda bir karşılığı olması benim için elzem. Yani ben ‘mış’ gibi yapan işlerden hoşlanmıyorum. Eğer bir polis arabası kullanılacaksa gerçek polislerle işbirliği yaparım. Eğer bir göçmen kampından bahsediyorsam gerçekten o göçmen kampına gitmek isterim. Yani kolaylıkla bir set kurup yaratılabilecek sahneleri, ben gerçek kişilerle, gerçek mekânlarda yapmaktan hoşlanıyorum.
Bu anlamda sanal dünyada yapacağım bir iş olur mu, olursa nasıl bir gerçekliğe oturur, bugünden bir yanıt vermem çok güç. Ancak bir anda sanal işler yapmaya başlamayacağıma eminim.
Sizce sanatın tüm dalları bundan böyle online deneyimlenebilen bir dönüşüm içine girebilir mi?
Sanmıyorum. Elbette online eserler üretilecektir ve zaten üretiliyordu. Ancak izleyiciyle temas eden, mekânsal eserlerin yerini tutmayacaktır bu işler.
Bugünleri işaret eden çalışmalar görecek miyiz?
İçinde bulunduğumuz durum bana bu konuda işler üretmekten çok, geriye bakıp düşünmenin, yaptıklarımı gözden geçirmenin ve yeni diller yaratmanın gerekliliğini düşündürüyor. Bugüne ilişkin yapılacak eserler nasıl olacak, bunu da zaman gösterecek.
Peki sizin yaratım süreciniz nasıl gelişiyor?
Atölyesinde oturup ilham perisi bekleyen bir sanatçı olmadım hiç. Gündelik hayatın içinden konular beni bulur genellikle. Ben konuların peşine düşmem. Önce medyumu belirleyip sonrasında eseri üretmiyorum. Daha ziyade önce sorular sormaya başlıyorum, ardından bu soruları taşıyacak malzeme kendini çağırıyor.
Absürtlükler yan yana geldiğinde müthiş kuvvetli anlamlar çıkıyor eserlerinizde. Bunu kara mizah olarak değerlendirebilir miyiz?
Son dönemlerde eserlerimde hayatın içinden olmasına rağmen kurgu veya kara mizah gibi görünen gerçek durumları konu ediniyorum. İzleyicilerin ilk bakışta gerçek mi kurgu mu olduğunu anlayamayacakları sahneler yaratmak hoşuma gidiyor. Anlamları kaydırmak veya bildiklerimizi bilmedikleştirmek, izleyicinin ayağının altındaki halıyı çekmek istiyorum.
Collecteurs’ün ‘SUBSTANCE 100’ listesinde siz de varsınız. Nasıl hissediyorsunuz, gururlu musunuz?
Listeyi ilk duyduğumda şaka sanmıştım. New York’ta yapılan böyle bir listede, dünyadaki önemli dönüşümlerin öncülüğünü yapan kişilerle bir arada bulunmak tabii ki mutluluk verici. Ancak bir yandan da hiç önemli değil, zira siz zaten bugüne dek ne yaptıysanız veya yapıyorsanız onu yapmayı sürdürüyorsunuz. Sizi bazı listelere koymaları, yaptığınız işin içeriğini değiştirmiyor.
Böyle kuvvetli bir listenin içinde olmak yeni işler üretirken baskı oluşturur mu?
Kuvvetli olsun olmasın, listeler aslında hiç umurumda değil.
RÖPORTAJ: BERNA ABİK