Şimdi gün sonunda yazdıklarımı okuyorum da, kendime kızdım. Korona tutturmuş gidiyorum. Zaten yapacağını yapıyor. ‘Pandemik’e ambargo koyacağım. Hayatımı korona değil, ona rağmen yaşadıklarım yönlendirmeli. GÜNDÜZ VASSAF
-Boston, ABD–
Sabah uyandığımda bilgisayarım çökmüştü. Krizin boyutları sürekli değişip hepimiz için her gün yeni bir uyum sürecini gerektirdiğinden, olası seçenekler hemen akla geliyor; yapılacak bir şey yoksa yeni koşullara uyum sağlanıyor.
Bilgisayarı farklı prizlerde denemem işe yaramayınca komşumun adaptörü sorunu halletti. Gündüz evden çalışıyor, kitabımı akşamları yazacağım. Yeni adaptör için Apple’ı aradığımda görevli benden aldığı bilgileri işlerken sohbet ettik. Hayatından memnun. “İşe gidip gelmek günde üç saatimi alırken, iki dakikada masamın başındayım, çocuklarımı tanımaya başladım, birlikte yemek pişiriyoruz” dedi.
Kriz bittikten sonra, evden çalışmanın işyerlerinde süreceği umudunda.
“Boston’da ilk kapanan sizin dükkânlarınızdı.”
“Çin’i yakından takip ettiğimizden korunma önlemlerini hemen aldık. Adaptör dört gün sonra kapınızda.”
Sessizliğimizde anlaştık. Onun da aklından, önlem ve malzeme kıtlığından ölenler geçmiş olmalı.
Biri, bugün New York’ta krematoryumda yakılmayı bekleyen dostum Tufan.
Paris’ten Josephine aradı. Sokağa çıkabilmesi için zorunlu olan, elle doldurduğu belgeyi, yazıcıdan basmadığı için polisten papara yemiş. Cezası 150 Euro.
“Biz serbestiz. Yürüyüş alanımızı genişletmek için belirli yolları otomobillere kapadılar. Pek çıkan yok zaten. Harvard’ın kampüsünde tek ben vardım dün, bir de yabani hindiler. Şehri mesken etmeye başladılar. İngiltere’de de, Lyvia’nın arka bahçesinde beş tilki yavrusu. York’ta bir kaz da tren istasyonunda yumurtlamış.”
“Paris’te penceremizde saksağanlar. Öğrenciler gidince Boston boşalmıştır.”
“Üniversiteler sonbaharda açılmayabilir. Çin’den öğrenci gelmeyeceği korkusunda, küçük üniversiteler hoca çıkarmaya başladı. Burslu Amerikalı öğrencilerin maliyetini Asyalılar karşılıyordu.
“İngiltere de çuvalladı değil mi? Lyvia ne yapıyor?”
“Rönesans’ta yaşıyor gibi. İngilizler opera, bale ve tiyatrolarını internette ücretsiz seferber etmiş. Kaç yıldır gitmeye vaktim yok derken seçim yapmakta zorlanıyor.”
“Andrea?”
“Ender haberleşiyoruz. Can sıkıntısından arayanlardan olmak istemiyorum. Milano’da, sokağa çıkma kısıtlamasından bir gün önce tanıştığı sevgilisiyle altı haftadır evde. Beraberliklerini her gün takvime attıkları çentikle kutlarken, başka katlardan alışık olmadıkları karı-koca kavgaları. Milano’da bu kadar can alıyor, Roma’yı nispeten teğet geçiyor diye kafayı takmış.”
“Hangi ülkeye, hangi şehre nasıl sıçradığını araştırma fırsatını kaçırdılar. Başta ABD, yıllardır uyarılmalarına rağmen, hazırlıksızlık ve beceriksizliklerinde yalan söyleyen devletler gayrimeşrulaşma yarışında otoriterleşmeye fırsat kolluyor. Trump, iş başına deyip felakete körükle giderken, önce sağlık diyen valiler evinizden çıkmayın diyerek başkana direniyor.”
“Evde oturanlarda da kadına şiddet.”
“İsim taktım. Emekli erkek fenomeni.
Türümüzün tarihinde ilk defa aile bu kadar uzun bir süredir kapalı mekânda. Eşlerin otomatiğe bağlanmış ilişkilerinde yeni dil geliştirmeleri için fırsat. Anne babalarla çocuklar’ın da birbirlerini yeniden tanımalarına ideal ortam. Bakıcılara, yuvalara mecburen teslim ettikleri çocuklarıyla yapabilecekleri o kadar çok şey var ki… Evde tiyatro yapanlar var. Kendi oyunlarını yazıp oynuyorlar. Endişeliyim Josephine. Ailenin parçalanıp bireyin atomize olması bilimi de dinlemeyen güçlü devlete davetiye demek.”
“Duyduğum alkış sesleri mi?”
“Her gün alkışlıyoruz.”
“Çin dünyayı yalana boğdu, şimdi havai fişek patlatıyorlar. Dünyanın her şehrine, kasabasına, meçhul asker anıtı gibi sağlıkçıların heykellerini dikmeli. İlerde hazırlıksız yakalanmamamız için ibret olsun. Boston’da yerel radyodan uzmanlar sürekli bilgi veriyor. Nerdeyse her gün, yeni uyarılar. İri ve küçük parçacıkları olduğu söylenen virüsün büyük parçacıkları yere düşerken, küçükler belki 30 dakikadan çok havada, konuşmaktan, nefes almaktan bile geçebiliyormuş. İzolasyon şimdilik tek çare.”
Nehir kıyısında yürüyüşe çıkacaktım. İstanbul’dan Kaya. 12 Eylül sokağı çıkma yasağıyla bugünü karşılaştıran yazı hazırlıyor.
“O günlerde devlet korkusundan içerdeydik, şimdi erken tedbir alamadıklarından.”
Türklerin genetik yapısının muaflığından, İtalyanların pis olduğunu söyleyen medya uzmanlarından bahsetti. Ağız değiştirip hâlâ çıkıyorlarmış televizyona.
‘Virüs karşısında hepimiz eşitiz’ yalanlarına kızdığımı söyledim. Elinizi sıcak suyla yıkayın, diyorlar, Hindistan’da nüfusun üçte birinin akar suyu yok. İstanbul’da göçmenler. Bir odada üç, beş, on kişi. Yassıada’da, Heybeli’de sanatoryumda, Akdeniz’de, Ege’de otellerde on binlerce boş yatak. Virüsü kapıp hastalığı yaymadan buralara yerleşebilmeliler.
Şimdi gün sonunda yazdıklarımı okuyorum da, kendime kızdım. Korona tutturmuş gidiyorum. Zaten yapacağını yapıyor. ‘Pandemik’e ambargo koyacağım. Hayatımı korona değil, ona rağmen yaşadıklarım yönlendirmeli. Tarihi korona değil, ona tepkimiz yazacak.
YAZI: GÜNDÜZ VASSAF
ASLI TOHUMCU’NUN YAZISINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN