Balyan ailesi İstanbul’da dokundukları her yerde güzel izler bıraktı. O izleri takip ederseniz bilin ki şehrin en güzel yerlerinde geziyorsunuz. Biz de Dolmabahçe’den Maçka’ya çıkalım. Arada Akaretler’i de kolaçan etmiş oluruz. BURAK KURU
İstanbul’un güzel rotalarından biri Balyan ailesinin bu şehre bıraktığı izi takip ederken ortaya çıkıyor. Bu eserlerin hem kendileri, hem konumları hem de çevreleri güzel.
Bir anda kendimizi Garabed Amira Balyan’ın eseri Dolmabahçe’deki Bezmiâlem Valide Sultan Camii’nin önünde bulalım ve Beşiktaş yönünde yürümeye başlayalım. Ağaçlı yolun başında Garabed Amira Balyan ve Nigoğos Balyan’ın elinden çıkan Dolmabahçe Sarayı’nı ve Nigoğos Balyan’ın görkemli eseri Dolmabahçe Sarayı Saltanat Kapısı’nı göreceğiz. Saray bittikten sonra yolun karşısına geçip, Sarkis Balyan’ın eserleri arasına karışacağız. Akaretler’deyiz.
Eski adı Spor Caddesi, şimdiki adı Süleyman Seba olan cadde boyunca ve Şair Nedim Caddesi’nin giriş kısmında Akaretler Sıraevler’i göreceğiz. İstanbul’un en karakteristik yapılarından birisi burası.
Sultan Abdülaziz, Aziziye Camii’ni finanse etmesi amacıyla yaptırmış Sıraevler’i. Ama Abdülaziz tahttan indirilince yapımı duran caminin tek bir izi bile günümüze ulaşmamış. Akaretler Sıraevler ise tarihimizdeki ilk toplu konutlar olarak ayakta.
V harfi şeklinde uzanan yapının tam köşe noktasında günümüzde W Hotel var. Otelin önemi şu: başkanlık süiti olan oda, bir zamanlar Saray Ressamı Fausto Zonaro’nun atölyesi ve kaldığı yerdi. Atölyeye giden süreci, Tarih Vakfı İstanbul Ansiklopedisi’nde Aykut Gürçağlar’ın kaleme aldığı Fausto Zonaro maddesinden aktarayım: 1891’de İstanbul’a gelip çalışmalarını burada sürdüren Zonaro, ‘Ertuğrul Süvari Alayının Galata Köprüsü’nden Geçişi’ isimli resmi II. Abdülhamit’e takdim edince, resmi beğenen sultan, 1896’da sanatçıyı ‘ressam-ı hazret-i şehriyari’ unvanıyla hizmetine alıyor. Yani padişah hazretlerinin ressamı.
II. Abdülhamit, 1897’de yaptığı ‘Saldırı’ adlı resmini de beğenince, bu kez Zonaro’ya, Akaretler’deki evlerden birini hem atölye hem de konut olarak tahsis ediyor. İstanbul’da 1893’te ilk kişisel sergisini açan Zonaro, son sergisini 1908’de açıyor, II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle işsiz kalıyor, 1911’de de Trablusgarp Savaşı nedeniyle de ülkesine dönüyor. Devam edelim…
ATATÜRK’ÜN İLK EVİNE ZİYARET
36 numarada Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul’da kiracı olarak yaşadığı ve bugün Akaretler Mustafa Kemal Müzesi olan ilk evi göreceksiniz. Dikkat, cumartesi ve pazar kapalı. Az ileride geniş bir geçitten içeri girince bir plaza göreceksiniz. Burası da 56 sahası olarak bilinen futbol sahasıydı çok eskiden.
Solumuzda Şairler Sofrası Parkı var şimdi. 1939’da, o sırada yapılaşmanın arttığı bu bölgede, dönemin vali ve belediye başkanı Lütfi Kırdar’ın girişimiyle, bu alan park yeri olarak ayrılmış. Şu anda, hayatımıza etki eden şairlerin heykelleri arasında, maç günleri Beşiktaşlı taraftarların, kalan günlerde ağaçların gölgesinde nefes almak isteyenlerin, ya da bu yokuşu tırmanırken soluklanmak isteyenlerin uğrak yeri. Son dönemde tabii bir de pandemi sırasında fiziksel mesafeye uyarak toplanabildiğimiz alanlar arasına girdi.
Parktan çıkıp hemen kaldırımın karşısına geçtiğimizde İstanbul’un en revaçta kitapçılarından birisine geçiyoruz. Bu şehirde çok sayıda yerde şu hissi yaşarsınız: Kalabalığa takılıp bir yere ulaşırsınız, ardından ulaştığınız yerde “Bu kadar kalabalık, burayı görmeye mi gelmiş” diyerek bir hayal kırıklığı hissedersiniz. Minoa öyle bir yer değil. Kitapçı-kafe furyasının İstanbul’daki ‘kendini bozmayan’ ender yerlerinden. Şu sıralar birkaç noktada daha karşımıza çıkıyor ama başlangıç noktası burasıydı. Yurtdışındaki emsalleriyle yarışacak koleksiyonu, güncel kitapları, tatmin edici de mutfağı var. Ayrıyeten Instagram’ın en sevilen kitapçısı. Daha ne olsun (Süleyman Seba Cad. 52/A).
REFİK OSMAN TOP YAZILIR TATLICILAR SOKAK OKUNUR!
Şerbetli tatlı, şekerleme konusunda konunun uzmanı bir ülke olmamıza rağmen zaman zaman sanki bu kadar tatlıyı tüketen biz değilmişiz gibi yeni furyalar ortaya çıkıyor ve topluluk halinde oraya akın ediyoruz. Sanki bilmediğimiz, ilk kez yediğimiz tatlı. Şaşırıyor insan. Bir süre önce lokmacılarla doluydu her yer hatırlarsınız. Açıldıkları hızla kapanmışlardı. Lokmata, direniyor (Refik Osman Top Sokak, No: 4). Bu sokağın devamındaysa, yeni furya San Sebastian cheesecake tutkunlarının buluşma noktası var. Esasında Şair Nedim Caddesi 35/A adresinde en kalabalık dükkân olarak dikkat çekiyordu. Şimdi Refik Osman Top Sokak, No: 13’te yeni şube açtılar. Güzel dekorasyon ve güzel tatlı-kahve isteyenler boş bir anında deneyebilirler. Ben memnun kaldım. B. Blok’ta saat 6 civarı tatlılar bitiyor, dikkat.
Biz tekrar Akaretler’i tırmanalım. Bezm-i Alem Valide Sultan’ın İstanbul’a yaptırdığı 12 çeşmeden biri olan, 1839 tarihli güzel çeşmesini sağda göreceksiniz. Çeşmenin hemen ilerisinde de namazgâh. Yani, yol kenarında, yolcular için yapılmış üstü açık mescit. İstanbul’daki önemli ağaçları kayıt altına alan İstanbul’un Doğal Mirası Anıt Ağaçlar çalışmasına göre (İstanbul Büyükşehir Belediyesi), bu namazgâhtaki erguvan ağacı (Cercis siliquastrum) 128 yaşında ve koruma altında. Yani biz yokken o buralardaymış. Gidip görmenizi tavsiye ederim.
Biraz daha mekân söyleyeyim, çünkü Akaretler’i bitirdik. Parkta dinlenip evlere dağılacağız birazdan. Çoğu zaman sıra bekletecek kadar kalabalık hamburgerci Akali (Dibekçi Sokak, No: 11). “Burası öğrenci semti, bütün öğrenciler nerede” sorusunun cevabını bulacağınız BeerHall (Süleyman Seba Caddesi, No: 46), tasarım ürünleri alışverişi için de Slow Public (Süleyman Seba Caddesi, No: 83) mahallede uğrayabileceğiniz yerlerden. Aşağıda, Şair Nedim Caddesi’nde açılan What The Coffee, albenili görüntüsünün yanında gürültülü ve kalabalık. Ama Akaretler’in o kısmı hep çok kalabalık ve gürültülü. Ruh durumunuza göre deneyebilirsiniz.
Sarkis Balyan rotasının finali de Akaretler’i bitirdiğinizde Maçka Karakolhanesi ve Maçka Silahhanesi olarak sağda sizi selamlayacak. Bu iki bina şu anda İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Maçka Kampüsü’nün binaları.
Biz son durak olarak sola döneceğiz ve finali yapacağız şimdi. Karşımızda İstanbul’un en kalabalık parklarından Maçka Parkı var. Pandemi yüzünden, kapalı mekânlardan kaçtığımızda hayatımızı kurtaran bu park, artık sıcak havalarda kaotik bir hal almaya başladı. Kalabalık ve gürültü had safhada. İsterseniz buraya da gidebilirsiniz tabii.
Benden size başka tavsiye gelecek. Parka yüzünüzü dönün, sola doğru yürüyün. İleride yakın zamanda koruma altına alınan İsmet İnönü Parkı’nı göreceksiniz. Burası parkın hemen yanında, şimdi mimarlık ofisi olan İsmet İnönü Evi ve Swissotel arasındaki alanda huzurlu bir yer. Maçka Parkı’yla kıyaslanamayacak kadar sessiz ve sakin. Işıklandırması ve köpek sahiplerinin köpeklerini getirip oynatması biraz şenlikli hale getiriyor bu alanı. Vaka sayıları tekrardan artarken, kapalı alanlardan uzaklaşmamız olasıyken, açık alanda nefes alma noktası olarak aklınızda bulunsun. Lazım olabilir.
İleride küçük parkımızda mutlu mesut vakit geçireceğiz. Burası şimdi mimarlık ofisi olan İsmet İnönü Evi’nin hemen yanıbaşında yer alan İsmet İnönü Parkı. Akşamları tenha oluyor ama ışıklandırmalar sayesinde huzursuz bir yer değil. Köpeğini gezdirmek isteyenler ve serinlik aramak isteyenler burada buluşuyor. Aklınızda bulunsun.
YAZI: BURAK KURU
FOTOĞRAFLAR: CAN SOYSAL