Ana SayfaYAŞAMÖmürlük liste: Tam 286 roman, film, müzik ve güncel sanat önerisi

Ömürlük liste: Tam 286 roman, film, müzik ve güncel sanat önerisi

Ne zaman yolum büyük kitapçılara ve kütüphanelere düşse hep aynı cümleyi geçiririm aklımdan: Çok fazla kitap, çok az zaman. Buna müziği, sanatı ve her şeyi ekleyin, bakın bakalım evde kalmaktan başka bir şey yapmaya vakit bulunur mu? HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Roman önerileri

Üç Antik Yunan yapıtıyla başlayalım. Roman değil oyun. Kral Oedipus, Antigone, Electra. Üçü de Sophocles’ten. Bunları okumadan, kültür üreten bir varlık olan insanın bilinçdışını anlamak olanaksızdır. Romana giden yolda, kimsenin aklına oturup okumak gelmiyor ama Tevrat ve İncil’den başlamakta hiç zarar yok. Hele Tevrat bize bugünkü ‘arketipler’ konusunda müthiş imkânlar sunacaktır. Fakat romanların gerçek dünyasına dalacaksak her şey ölümsüz Don Quixote ile başlamıştır.

Onu ne izler diye düşününce araya roman olmayan ama neredeyse bütün roman dünyasının anası, büyükler büyüğü bir ad giriyor: Shakespeare. Gerçekten tüm dünyanın bilgisini, bilincini içinde saklayan bir kurmacacı bu İngiliz. Üç metni olmazsa olmazdır. Tamam, benim için Pericles, Coriolanus, III. Richard da çok önemlidir ama Hamlet, Macbeth, Othello’dur vazgeçilmez olanı. Buna Kral Lear’ı da ekleyebilirsiniz. Şu sıkıntılı günlerde, Osmanlı mütercimlerinin imlasıyla ‘Şeksipiyer’ okuyayım ama tragedya olmasın diyenler, buyursun Venedik Taciri’ni veya Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı okusun. Fırtına’yı okusun. Bu son iki yapıtı Can Yücel’in muhteşem çevirilerinden okusun. O Can Yücel ki, Hamlet’in meşhur ‘Olmak mı olmamak mı’ diye bilinen cümlesini ‘Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin’ diye çevirmiştir. Onu bütün yüreğimiz, gönlümüz ve kalbimizle selamlıyoruz. Bir de iki küçük şiir, sone. Birincisi büyükler büyüğü Can Yücel’in eşsiz ve hırçın çevirisiyle 66. Sone. Diğeri Talât Sait Halman’ın Türkçeye kazandırdığı 18. Sone. İkisi de internette elinizin altında.

Dünyada tek bir roman okuyacağım diyene…

Shakespeare’den sonra Herman Melville ve Moby Dick. Üstüne bunca kitap yazılmış bu büyük yapıtın kökleri Tevrat’tadır diyenler olduğu gibi, başka esrarengiz kaynaklar atfedenler de mevcuttur. Sonra, benim için Fransız edebiyatının büyük klasiği gelir: Kırmızı ve Siyah. Unutmayalım ki, romanın kahramanı muhteris Julien Sorel’i şekillendirdiği zaman Stendhal çok gençti (André Gide bir dönem Fransız edebiyatının en büyük otoritesiydi. Kendisinden 10 Fransız romanı seçmesi istendiğinde Kırmızı ve Siyah mı yoksa gene Stendhal’in Parma Manastırı mı olsun diye günlerce düşündüğünü, gecelerce uykusuz kaldığını belirtir. Sonunda Parma Manastırı’nı seçer. Ben seçimimde ısrarlıyım).

Hayır, Balzac deyince herkes gibi Goriot Baba ve Eugénie Grandet demiyorum. Kadınlar üstünden erkekleri, erkekler üstünden kadınları anlamak için iki büyük roman önereceğim: Vadideki Zambak ve Otuz Yaşındaki Kadın. Flaubert’in Madam Bovary’si çok büyük bir yapıttır ama onu bu listeye almıyorum.

Rus romanı bütün bir hayat ve evrendir. Ötesi yoktur. Dostoyevski’nin Karamazof Kardeşler’ini, Ecinniler’ini, Budala’sını ve Suç ve Ceza’sını okuyanlar sadece ‘yaşadım’ diyebilir. Ama Tolstoy’un Anna Karenina’sını bu listeye koymazsam başım J’yle belaya girer ki, o roman da bu listeyi haydi haydi hak eder.

Turgenyev’den Babalar ve Oğullar’ı analım. Gogol’ün Ölü Canlar’ı garip, ürpertici, tedirgin edici bir romandır. Dünyada tek bir roman okuyacağım diyene önerebilirim de eşref saatime denk gelmişse… Bir de meraklıları Gonçarov’un Oblomov’unu okuyabilir. Ne müthiş bir cesarettir o romanı yazmak ve ne zevkli bir romandır.

Kişisel olarak dalga dalga yükselen, kabaran, genişleyen, bitmeyen, tükenmeyen romanları seversem de küçük romanlara ayrı bir zaafım vardır. Goethe’den Genç Werther’in Acıları ve Henry James’in Aspern’in Mektupları müthiş romanlardır. Bu liste Emily Bronte ve eşsiz romanı Uğultulu Tepeler olmadan olmaz. Kötülük edebiyatının başyapıtlarındandır o.

Yüzyıllık Yalnızlık;  adı bile ne kadar çarpıcı!

Harold Bloom’un ‘aristokratik çağ’ dediği dönemi bitirip roman tarihinde bambaşka bir dönem olan 20’nci yüzyıla gelelim. Sanılanın tersine çok zengin bir çağdır roman açısından. Muhteşem yapıtlar vardır. Modernist roman, okuması, anlaması, kavraması çok zor bir alandır. Deneyselliğe açılır. James Joyce’un Ulysses’i onların başında gelir. Kimseye önerecek halim yok. Ama anmadan olmaz.

Çok çılgın, çok farklı, akıl almaz bir yapıt arıyorsanız George Bataille’ın Gözün Hikâyesi ile başlayalım. Gözlerinizi yuvalarından oynatacağını baştan belirteyim. Albert Camus’nün Yabancı’sı okunmadan 20’nci yüzyıl anlaşılamaz. Ama nasıl anlayacaksınız, o size kalmış bir mesele. Malraux’nun İnsanlık Durumu’nu atlayamam. Adı üstünde. Marguerite Duras’dan ne okursanız okuyun. Bu küçük metinler, şiirle romanın birbirine en çok yaklaştığı, çok duyarlı metinlerdir.

Virginia Woolf ve Bayan Dalloway. Sonra, ‘Dosto Baba’yla mukayese etmesem de onun 20’nci yüzyıldaki temsilcisi saydığım Samuel Beckett ve oyunları. Godot’yu Beklerken değil ama Oyun Sonu. Onsuz asla bir 20’nci yüzyıl düşünemeyeceğim, yeryüzünde yazılmış en şiirsel romanlardan biri olan, Lawrence Durrell’ın kaleme aldığı İskenderiye Dörtlüsü’nün olmadığı 20’nci yüzyıl olmaz. Sadece dörtlünün ilk romanı Justin okunsun yeter.

Devam edelim… Kafka ve Dava diyelim. Onunla uzak akraba, bir romancının tek bir yapıtla edebiyat tarihine geçebileceğinin kanıtı: Malcolm Lowry, Yanardağın Altında. Güney Amerika’da geçer bu roman. Hemen o ülkeden bir yapıt önerelim: Gabriel García Márquez. Ben Yüzyıllık Yalnızlık diyorum. Adı bile ne kadar çarpıcı!

Güneyden Kuzey Amerika’ya açılıyorum ve çok büyük Faulkner… Geçen yıl gidip Mississippi Oxford’daki evini ziyaret ettim. Döşeğimde Ölürken ve Ağustos Işığı diyorum. Ses ve Öfke’yi atlamıyorum.

Hemingway’den kafeleri kapatılmış Paris için Paris Bir Şenliktir’i okuyun. Fitzgerald’a şefkat gösterelim. Büyük Gatsby’yi herkes biliyor. Sevecendir Gece’yi okumak gerek. Bir de Amerikan edebiyatının en ‘Fransız çocuğu’ Henry Miller. Haydi, ondan, üçlemesinin de en karanlık kitabı Nexus’u seçelim.

Türkçenin en büyük lezzeti: Sait Faik

1990’lardan sonrası Orhan Pamuk’tur. Kara Kitap bir başyapıttır. Gene de son iki romanı Masumiyet Müzesi ve Kafamda Bir Tuhaflık insanı alıp götüren yapıtlar. Kısa yapıt okumak isteyenler için: Kırmızı Saçlı Kadın.

Neşeli, renkli, çılgınca bir yapıt arayanlar has edebiyatı Nazlı Eray’da bulabilir. Çok yapıtı var. Hepsi de aynı tadı verir. Kadın yazarlarımızın en zorlarından biridir Semra Topal. Ama bu demir leblebi yapıtlar ayrı bir boyuta sahip. Gece Gülüşü örneğin… Son dönemden favorim Murat Uyurkulak ve Tol. İhsan Oktay Anar’dan okumak isteyenler bence Suskunlar’a yönelsinler. Hasan Ali Toptaş kendine özgü anlatımıyla yazıyor ve bence Bin Hüzünlü Haz mükemmel bir yapıt. Ayfer Tunç’un Yeşil Peri Gecesi çok ilginç bir roman.

Bir de bugünün yazarları var. Ayhan Geçgin (Uzun Yürüyüş), Hakan Günday (Ziyan), Murat Yalçın (Hafif Metro Günleri), Karin Karakaşlı (Müsait Bir Yerde İnebilir miyim), Mine Söğüt (Kırmızı Zaman); hepsi okunmaya değer yapıtlar.

Son: Bir romanı varsa da sayılmaz, Sait Faik yeryüzünün en büyük öykücülerindendir. Türkçeninse en büyük lezzetidir. Bütün öyküleri tek bir ciltte toplandı. Dilediği sayfayı açıp insan, onu yeryüzünün en büyük nimetlerinden biri olarak okuyabilir. Gene de Alemdağ’da Var Bir Yılan’daki öyküler şiire en yakın olanlarıdır.

Türk şiiri evrenseldir. Dünyanın en güçlü şiir birikimlerindendir. Kimi isterseniz okuyun. Gene de ben Attilâ İlhan, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya derim. Ece Ayhan’dan vazgeçmem. Fakat çetin cevizdir. Son dönemde ise 160. Kilometre Yayınları çevresinde buluşmuş genç ve çok özgün şiirler yazan kuşağı soluk soluğa izliyorum: Ömer Şişman, Ali Özgür Özkarcı, Ahmet Güntan (onların ağabeyi ama daima genç), Komet (en yaşlıları ama en hızlılarından biri), Mehmet Davut Özdal. Bu çevreden olmasa da ben Elif Sofya’yı da buraya ekliyorum. Tek bir kitap mı? O zaman herkes büyük Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları’nı açıp Attilâ İlhan’ın deyimiyle memleketi karış karış geziyormuşçasına okuyabilir.

Buraya biraz şiir eklemeli

Tamam, T.S. Eliot’a hayranım, Wallace Stevens’ı, Baudelaire’i, Rimbaud’yu, Verlaine’i içimde saklıyorum. Daha onlarca şairle gece gündüz bir aradayım. Gene de şiir meraklıları Yunan şiirini okusun derim. Lütfen. Dört büyük ozanı; Elitis, Seferis, Ritsos, Kavafis’i okuyun. Ege’yi, Akdeniz’i, ışıkları, geceyi, aşkları, hüzünleri, yalnızlıkları ve coşkuları okuyun. Bir de haydi Adonis’in adını yazayım: Arap şairi. Cinsellik, ten ve çöl.

Yazı denen şeyi Fransızlardan iyi bilen yoksa…

Bunlar gerçekten de ‘kanonik’ yapıtlar. Söz, bir daha imkân olursa salt benim bildiğim, gizli kalmış romanlar listesi yapacağım. Şimdi onlar arasında bir seçim yapıp daha yakın tarihli kitapları da anmalıyım. Her biri ayrı ayrı çıldırtıcı düzeyde. Pascal Quignard (daima insanı elinde oyuncağa çevirmesini biliyor: Albucius, Adı Dilimin Ucunda, Cinsellik ve Korku), Jean Echenoz (çok yapıtı çevrildi Türkçeye ama Şimşekler, Ravel, Koşmak, 1914, Göl birbirinden etkileyici küçücük romanlar), Enrique Vila-Matas (yaşayan en önemli yazarlardan; Kassel’de Mantık Aramak, Dublinesk), Roberto Bolaño (ah, erken ölmeseydi; Lümpen Roman, Katil Orospular), Jean-Louis Fournier (ne kadar çekici bir yazar kısa yazının ve çok yakıcı bir muhayyilenin anlatısı Otopsim, Dul), Edouard Leve (Fournier çizgisinde bir yazardan, Otoportre), Pierre Michon (yazı denen şeyi bu Fransızlardan daha iyi bilen kimse yoksa işte Kralın Bedenleri). Öyle; bunlar çoğunluğu yaşayan, yazmaya devam eden yazarlar ve bize bambaşka tatlar, lezzetler, hazlar getiriyorlar.

Türk romanından erişilmez bir örnek: Üç İstanbul

Ahmet Mithat’a, Şemsettin Sami’ye gitmeyelim. Bildiğimiz roman bizde Halit Ziya’yla başlıyor. Öyleyse Mai ve Siyah’ı okumalı. Bizde birey romanı çok azdır. Onun doruk noktası bu yapıt. Hemen ardından gelen vazgeçilmez bir roman Eylül’dür. Adı bile insanda titreşimler yaratıyor. Derken Yakup Kadri’den Sodom ve Gomore; işgal İstanbul’u. O zaman Mithat Cemal’in Üç İstanbul’unu okumamak olmaz. Gerçekten erişilmez bir romandır. Reşat Nuri bizim ‘büyük Türk romanı’ yazarımızdır. İlk kanonik romancımız odur. Ne mi okumalı? Bence Bir Kadın Düşmanı ve Gökyüzü. Reşat Nuri, Balzac gibidir. Her an herhangi bir romanına el atabilirsiniz. Pişman etmeyecektir.

Hüseyin Rahmi çok ihmal edildi. Ama Deli Filozof da Ben Deli miyim de muhteşem romanlardır. 1930’lar, Peyami Safa ve 9. Hariciye Koğuşu’dur. Eğer alabildiğine ilginç bir roman arıyorsanız Nahit Sırrı derim. Kıskanmak ve Kozmopolitler. Okuyanı altüst eden kitaplar.

Derken, üç büyük Kemaller gelir. Yaşça en büyükleri Kemal Tahir’dir. Onun başlıca kitabı hâlâ ve kim ne derse desin Yorgun Savaşçı’dır. Devlet Ana ise herhalde en kötü romanı. Orhan Kemal’in en bilinen romanı Bereketli Topraklar Üzerinde. Hiç itirazım yok. Ama Murtaza ve Müfettişler Müfettişi okunmalıdır. Yaşar Kemal deyince de İnce Memed’i geçelim. Orta Direk (dizinin diğer iki romanı Yer Demir Gök Bakır ve Ölmez Otu’yla birlikte) evrenseldir. Bu bölümü kapamadan önce son bir büyük yapıta değinelim. Bırakın sıkıcı Huzur’u bir yana; Tanpınar’ın en önemli yapıtı Saatleri Ayarlama Enstitüsü’dür. Dünya çapında roman bu.

Bu yapıtlardan sonra modern edebiyatımız gelir. Bir anlamda bizim romandaki 20’nci yüzyılımız. Bu dönemi başlatan kitap Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ıdır. Diğer evrensel yapıtı Anayurt Oteli gibi küçücük bir roman ama ikisi de eşsizdir. Tam buraya oturmuyor gibi durur ama Attilâ İlhan’ın romanları şiirleri kadar önemlidir, ihmal görürler. Büyük Aynanın İçindekiler serisini haydi geçelim (fakat mutlaka bir şey okumak isteyenlere Sırtlan Payı ve O Karanlıkta Biz’i salık verelim) ve en çarpıcı yapıtında konaklayalım: Fena Halde Leman. Ötesi olmayan bir roman. Doğrusu ben Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ını da ‘uzmanlık romanı’ bulurum ama Oyunlarla Yaşayanlar isimli oyunu elden düşürülmeyecek bir kitaptır.

Selim İleri’nin son dönem yapıtları

Size şu ipucunu da vereyim: Çetin Altan romancı sayılmaz. Oysa Büyük Gözaltı mükemmel bir yapıttır. 1970’lerin karanlığını etkileyici şekilde anlatır. Onu Sevgi Soysal’ın Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’yle birlikte okumak gerekir. Ankara, Cumhuriyet ve tipler. Büyük edebiyatçımız Adalet Ağaoğlu da sahneye aynı yıllarda çıktı. Hâlâ Ölmeye Yatmak benim için vazgeçilmezdir. O yıllardan gelen Demir Özlü’nün Bir Uzun Sonbahar’ı da, Bir Yaz Mevsimi Romansı, Bir Beyoğlu Düşü, Tatlı Bir Eylül’ü de küçük ama elden bırakılamayacak anlatı ve romanlardır. Bin yıllık dostum Selim İleri çok önemli ve değerli romanlar yazdı. Ben son dönem yapıtlarını çok önemsiyorum. Bilhassa Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba İki El Revolver’i. Son yapıtı Kumkuma bir edebiyat ağıtı.

Latife Tekin’i anmamak olmaz. Şaşırtıcı, garip ama çok ilginç yapıtı Sevgili Arsız Ölüm görmezden gelinemez. O dönemden bir başka gergin, sert ama vurucu yapıt Mehmet Eroğlu’nun Issızlığın Ortası’dır.

Müzik önerileri

Efsanevi viyolonselci Mstislav Rostropovich, “Her Tanrısal duyumumda” diyor, “Bach çaldım. Çünkü” diyor, “Bach bütün bir evrendir”. Yalan değil. O zaman Bach’ın viyolonsel sonatlarından başlayın. Hepsini önce Rostropovich’ten, sonra onlara yeniden hayat vermiş Pablo Casals’dan dinleyin. Ondan sonra diğerlerine geçin. Klasik müzikte benim için ilk 10’a evvela Vivaldi operaları girer. Orlando Furioso ve Argippo. Vivaldi dedim ama barok müzikten insan her şeyi dinleyebilir ve bir ömrü onunla geçirebilir.

Klasik müziğin imparatoru Beethoven’dir. Hangi birini önereyim? 3. Senfoni ve son dönem yaylı çalgılar dörtlüleri ve son dönem piyano sonatları diyeyim. Batı klasik müziğinin en meşum parçalarıdır. Bütün Beethoven senfonilerini Liszt piyanoya uyarlamıştır. Bu sıradağlar kadar büyük piyano literatürünü İdil Biret bir bütün olarak kaydetmiştir. Dünya çapında bir başarı olduğunu ekleyeyim. Derin düşünceler! Piyano konçertoları söz konusu olunca herkes 5. der ama kanmayın, çıldırtıcı olan 3. Konçerto’dur. Ama insanın yüreğine dokunsun ve ışıklı şeyler de olsun diyenler Bagateller’e buyursun. Piyanocuyum ben, o nedenle bu listeye Scarlatti ekliyorum.

Mozart’ı atlayacak halimiz yok. Adagio’ları eşsizdir. 40. Senfoni’den vazgeçemem. Bir çocuğun bestesidir ama 12. Piyano Konçertosu eşsizdir. İşin doruk noktasıysa 23. Piyano Konçertosu’dur. Tabii piyano sonatlarını unutmuyoruz. Bir de elbette Requiem. Ses müziği diye bir şey var dünyada. Opera dinlemekse belki çok zevkli ama zor. O zaman          Schubert’in lied’leri ne güne duruyor? Özellikle Winterreise (Kış Yolculuğu). Chopin’siz klasik müzik olmaz. O zaman Noktürnler diyelim. Fazıl Say’dan dinleyelim. Eric Satie’nin Gymnopédie’leri ve Gnossienne’leriyle tamamlayayım.

Klasik müzik her şeye rağmen aydınlıktır. Karanlık müzikse cazdır. Gece yarısından sonrası, siyah giyinmiş kadınlar, dumanların ardında yitik erkekler, alkol demektir caz; her ne kadar cazcılar artık süt içiyor ve sabahları spor yapıyorsa da… Bu uçsuz bucaksız dünyadan sadece isim verebiliriz. Kadınlar: Hiç tartışmasız, hayatında tek bir yanlış nota okumamış Ella Fitzgerald. Hem ışıklar içinde yüzen hem ayın karanlık yüzü olan ebedi kraliçedir o. Yanı başında Louis Armstrong var. Derken üç büyük vazgeçilmez kadın: Billie Holiday ve Sarah Vaughan, Dinah Washington. Ama Shirley Horn ve Dianne Reeves nasıl unutulur? Sonra enstrüman müziği: Thelonious Monk, John Coltrane, Bill Evans, Charlie Parker, Coleman Hawkins, Art Blakey vazgeçilmez olanlar. Yakın dönemden kimler mi? Pat Metheny, Gonzalo Rubalcaba, Charlie Haden.

Bizden kimler  derseniz…

Önce Önder Focan, sonra cazın yılmaz mücadelecisi Kerem Görsev, elbette Okay Temiz. Sonra şarkıcılar ve kuşkusuz önce kadınlar. Başta eski dostum Sibel Köse. Sonra Elif Çağlar Muslu, Jehan Barbur. Bir de tam oraya oturur mu bilmem ama Gaye Su Akyol çok etkileyici şeyler yapıyor.

Hayatımın odağında yer alan Osmanlı müziğini unutmam. Ama şarkı ve ses müziği olarak bir liste vermem olanaksız. Saz musikisinden çok küçük bir seçme yapayım. Dede Efendi, Ferahfeza Ayini; özellikle son bölümü. Andon’un Hüseyni Saz Semaisi. Tanburi Cemil Bey; Hicazkâr ve Şedaraban Saz Semai. Tatyos, Kürdilihicazkâr Saz Semaisi. Mesut Cemil, Nihavent Saz Semaisi. Refik Fersan, Hicaz Peşrev. Udi Nevres Bey, Hüzzam Saz Semai. Nedim Ağa, Sultaniyegâh Saz Semai. Kemani Ali Ağa, Şehnaz Peşrev. Kemençeci Nikolaki, Şehnaz Saz Semai. Sadi Işılay, Muhayyerkürdi Saz Semai. Bunları dinlerken insan göklerin yarıldığını hissedecektir. Ama son parçalar longalar: Kevser Hanım, Nihavent Longa. Kemani Sebuh, Kürdilihicazkâr Longa. Santuri Ethem Efendi, Şehnaz Longa. Çıldırmamak olanaksız!

Ve ebedi Zeki Müren ama o arabeskleriyle değil. Yeni çıkmış, Doğan Hızlan’ın derlediği ‘Bir Zamanlar’ albümü. Komplekse gerek yok: evrensel bir ses ve icra.

Film önerileri

Sinema benim için Marcel Carné’nin 1945 tarihli Les Enfants du Paradis (Cennetin Çocukları) isimli filmidir. Ne ararsanız bulacağınız bir yapıt. Bunu belirttikten sonra devam edelim. Önce bir tarihsel gezinti…

Bergman filmleri: Her şeyden önce onlar gelir. Çok filmi var ustanın. Ama Kış Işığı, Sessizlik, Persona en güçlü yapıtları arasındadır. Sonra Çığlıklar ve Fısıltılar, Bir Evlilikten Sahneler. Biraz acıtan bir sinemadır Bergman’ınki. Pasolini deyince aklıma ilk Salo geliyor ama acımasız olmayacağım. Onun yerine İsa’nın bir komünist olarak anlatıldığı Matta’ya Göre İncil’i ve nefis Il Decameron’u önereceğim. Gülmek bedava.

Antonioni de zor bir sinemacı. Fakat Cinayeti Gördüm ve Yolcu nasıl atlanır? Hele hele Eclipse. Buñuel eşsizdir. Daima kara mizah ve her şey. Burjuvazinin Gizli Çekiciliği, Hizmetçinin Günlüğü, Tutkunun Karanlık Nesnesi önde gelir. Bunlara unutulmaz Gündüz Güzeli’ni ekleyelim. Dostum Catherine Deneuve’ü sağlık dileyerek selamlayalım. Fellini’yi mi unutacağım? Dolce Vita ve Amarcord. Dünyalara değer. Ah, yer olsaydı da buraya İtalya’ya Yolculuk’u (Rossellini), İsa Eboli’de Durdu’yu (Rosi) ekleseydim.

Truffaut benim için ölümsüzdür. Beş filmde yaşamını anlattığı Antoine Doinel onun alter-egosuydu. Galiba benim için de öyle oldu. O filmler görülmeli. Son iki filmi Komşudaki Kadın ve Neşeli Pazar da.

Truffaut, Hitchcock’un öğrencisiydi. Büyükler büyüğü Hitchcock ustanın her filmini izleyemeyeceğimize göre (ki bendeniz izledi naçizane) o zaman North by Northwest’i ve Rear Window’u salık verelim. Psycho’yu isteyenler izlesin, ben sorumlu olmayayım. Erich Rohmer’in biraz yavaş ama o kadar nefis sinemasını unutamam. Paris’te Dolunay, Kış, Bahar, Yaz, Sonbahar Masalları (her biri ayrı film), Yeşil Işık, Paris’te Randevu. Hani yeme de izle cinsinden. Monsieur Hulot bana akrabalarımdan yakındır. Jacques Tati bu kahramanıyla mucizevi bir sinema yarattı. Favorilerim Amcam, Oyun Zamanı.

Godard ölümsüzdür. Nefes Nefese ile başlayıp insan ne isterse onu izler. Hepsi muhteşemdir. Woody Allen ikinci bir Godard’dır. Şu sıralar sorunları var ama siz dilediğiniz filmini seçip izleyin. Ben olsam Hollywood Ending’le başlar, Bir Daha Çal Sam’e geçerdim. Onun ayrıca Bergman ve Dostoyevski kanalından beslenmiş filmleri vardır. O cümleden olarak Suçlar ve Kabahatler’i öne çıkaralım. Bu çizgide son isim benim için, kimse kızmasın, Coen Biraderler’dir. Hiç düşünmez, Fargo’yu, The Man Who Wasn’t There’i, Barton Fink’i izlemeye başlardım. Bütün sinema tarihinin en önemli yapıtlarından saydığım İhtiyarlara Yer Yok’u sona saklardım ve iki kez izlerdim. Bu antolojiden sonra tekil film adları vereyim. Son dönemde Amerikan sinemasını öne çıkaran alan yeni western filmlerdir. Yunan tragedyalarının yerini tutuyor artık bu filmlerin konuları. Şunları insan bayıla bayıla izler: Three Burials of Melquiades Estrada, Homesman, The Proposition. Ve dünya sinemasından şu 12 film: Crash, Danton, Üçüncü Adam, Tehlikeli İlişkiler, Internal Affairs, Nelly ve Mösyö Arnaud, Japon, Kral Yaşıyor, Venedik’te Ölüm, Kıyamet, Chinatown, Gangs of New York.

Türk sinemasından yakın tarihli seçki

Listem bellidir: Büyük ustalara büyük saygılar sunup daha yakın tarihli filmlere yöneldim. Aaahh Belinda, Anayurt Oteli, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Bir Zamanlar Anadolu’da, Camdan Kalp, Gemide, Gölge Oyunu, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, Komser Şekspir, Kuzu, Küf, Neredesin Firuze, Orhan Pamuk’a Söylemeyin Kars’ta Çektiğim Filmde Kar Romanı da Var, Sarmaşık, Sen Aydınlatırsın Geceyi, Sevmek Zamanı, Siyah Beyaz, Sürü, Umut, Vavien, Yozgat Blues.

Güncel sanat önerileri

Tüm dünya artık güncel/çağdaş sanatla ilgileniyor. 2005’ten bir gerçek bu. Güncel sanat artık bir dönemdeki şiirin, romanın, tiyatronun yerini almış durumda. Ve bu alanları kendi doğrultusunda dönüştürüyor. Güncel sanat; galerileri, müzayedeleri, müzeleri, koleksiyoncularıyla bir bütün. O zaman nedir güncel sanat? Bu derin, geniş, kapsamlı soruyu yanıtlamak için daha iyi bir dönem olamaz. O vakit şu kitaplardan iyisi yok.

Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Sanat Fikri ve Beş Yaşındaki Çocuk Bunu Neden Yapamaz: İkisi de Susie Hodge’un.

Çağdaş Sanat Nasıl Okunur-21. Yüzyıl Sanatını Yaşamak: Michael Wilson’ın yararlı, işlevsel kitabı.

Pardon, Neye Bakmıştınız-Modern Sanatın 150 Yıllık Şaşırtıcı, Sarsıcı, Kimi Zaman da Tuhaf Hikâyesi: Will Gompertz’ten çok iyi yazılmış, çok kapsamlı, derinlikli bir yapıt.

Küresel Sanat Pusulası-21. Yüzyıl Sanatında Yeni Yönelimler: Alistair Hicks’in ufuk açan kitabı.

Sanat Dünyasında Yedi Gün: Çoğu ayrıntı elde ediliyor Sarah Thornton’un yapıtı okunduğunda.

Sanatı Değiştiren 100 Fikir: Michael Bird’ün çok yaratıcı ve yararlı yapıtı.

Sanatçılar, Galericiler, Koleksiyonerler: Bizde devam eden galerilerin en eskisi, Galeri Baraz’ın sahibi, tek başına Türk sanatının son 45 yıllık tarihi Yahşi Baraz’ın Türkiye’den ve dünyadan tanıdığı, kişiler ve kurumlarla ilgili kitabı.

Son olarak, bu satırların naçiz yazarının kitabı, Türkiye’de Çağdaş Sanat: 1980-2000’e bakılabilir.

Son: Bugünkü dünya online bir dünya. Müzelerin, şimdi operaların, konser salonlarının ve Udemy, Coursera gibi dünyanın en önemli hocalarının ders verdiği uzaktan eğitim siteleri var. İnsan merak ettiği, öğrenmek arzusunu duyduğu bir konuyu oradan niçin öğrenmesin?

YAZI: HASAN BÜLENT KAHRAMAN

İstanbul Life dergisi nisan sayısının evinize gelmesini istiyorsanız: https://www.hepsiburada.com/istanbul-life-dergisi-guncel-sayi-p-HBV00000J2NN1

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Populer Yazılar