Ana SayfaRÖPORTAJLAR“Uzaktan sevmek aşkların en güzeli değildir”

“Uzaktan sevmek aşkların en güzeli değildir”

Eski tip aşklar geri mi geliyor? Pandemide evlenenler pişman olur mu? Z kuşağının libidosu gerçekten düşük mü? ‘Aşkın Tarihini Yazsam Yeniden’ adlı kitabı geçen haftalarda çıkan gazeteci Mehmet Y. Yılmaz’la günümüz aşklarını masaya yatırdık.

Röportaj: Ayşegül Savur Özgen
Fotoğraflar: Murat Çavdar

Kitabınızın adı ‘Aşkın Tarihini Yazsam Yeniden’. Bu tarihi yeniden yazsanız, neleri değiştirirdiniz aşk dünyasında?
‘Yeniden yazmak’ derken kastettiğim şey, geriye dönüp bana göre doğru ya da iyi olmayan şeyleri düzeltmek değil elbette. Yaşananları değiştirmek mümkün değildir; ‘öyle olmasaydı, böyle olurdu’ demek de falcılık sayılır. Başlık, hızla değişen insan ilişkilerinde, aşkın da değiştiğine dikkat çekmek. Aşk bundan 100 yıl önceki gibi yaşanmıyor artık. Onun için bu denemeleri böyle başlıklandırdım.

Yılların gazetecisisiniz. Ciddi, politik mevzuların içinde yoğrulmuşsunuz. Ama bir yandan da aşk yazılarınızın büyük bir takipçi kitlesi var. Ciddi insanlardan büyük romantikler çıkmaz gibi bir algı kafalarda. Ciddiyet ve aşk, aynı resmin içinde nasıl yer buluyor?
Romantik bir insan sayılır mıyım, bilmiyorum. Ancak hayatın her alanını ciddiye almak gerekir. Ciddiye almak derken, ağır ağabey olup kasım kasım kasılmaktan söz etmiyorum. Üzerine düşünmek, konuşmak gerekir anlamında söylüyorum. Ve aşk, bireysel hayatlarımız üzerinde politikadan daha çok etkili olabiliyor. Onun için de ciddiye alınmalı, küçümsenmemeli.

Aşk yazılarınıza çok sayıda yorum geliyor olmalı. Hem bu yorumlara, hem şahsi gözlemlerinize dayanarak, Türk toplumunun aşka bakışına ve aşkı yaşayışına dair nasıl bir izleniminiz var?
Mutlu bir birliktelikle sonuçlanmış olsa da sonuçlanan aşk, bitmiş demektir ve normal olarak acı verici olmalı. Bizim insanlarımız, aşk acısı çekmeyi, bence aşkın varlığı konusunda ayak diremeye göre daha çok seviyorlar. Şarkılar, şiirler, kamyon arkası yazıları hep bununla ilgili. Bedri Rahmi’ye bir köylü vaktiyle şöyle demiş: Seversin, kavuşamazsan aşk olur. Sanırım bu toplumumuzun çoğunluğu tarafından paylaşılan bir durum.

“Aşk, bireysel hayatlarımız üzerinde politikadan daha çok etkili olabiliyor. Onun için de ciddiye alınmalı, küçümsenmemeli.”

YALNIZLIĞIN ANLAMSIZLIĞI ÜZERİNE DÜŞÜNME FIRSATI
Konumuz pandemide aşk. Bu kadar felaketle uğraştığımız bir dönemde aşka odaklanmak hâlâ mümkün mü?
Bence daha da çok mümkün çünkü böyle dönemler aynı zamanda insanların yalnızlığın anlamsızlığı üzerine düşünmelerine de fırsat veren bir zaman aralığı. Elbette ‘maske, mesafe, temizlik’ derken, insanların birbirleriyle yakınlaşmalarında sorunlar çıkıyor olmalı; ancak aşka açıklık konusunda bilincimizi, algımızı besleyen bir sonuç yarattı pandemideki yalnızlaşmalarımız.

“Elmayı seviyorsan, yersin. Bir kızı seviyorsan, öpmek, sarılmak, sevişmek istersin. Omzunda uyumasını, el ele yürümeyi istersin.”

Üzerine düşündüklerimizden biri de ‘Fiziksel temas olmadan aşk yaşanır mı?’ sorusu. Sizce fiziksel temas aşkın devamlılığı için şart mı?
Elmayı seviyorsan, yersin. Bir kızı seviyorsan, öpmek, sarılmak, sevişmek istersin. Omzunda uyumasını, el ele yürümeyi istersin. Aşk aynı zamanda bir heyecandır ve fiziksel yakınlık olmadan aşk çok sağlıklı bir durum sayılmaz. Olmaz mı? Elbette platonik aşk mümkün. Ama gençlere tavsiyem, gençliğin tadını çıkarın. Uzaktan sevmek, aşkların en güzeli değildir.

Fotoğraf: Murat Çavdar

“TEK GECELİK İLİŞKİLERE AŞK DEMİYORUZ”
Amerikalı antropolog Helen Fisher, bu yeni dönemin eski tip mesafeli aşkları yeniden getirebileceğini öne sürüyor. Siz ne dersiniz? Tek gecelik aşk devri kapanıyor olabilir mi?
Tek gecelik ilişkilere aşk demiyoruz. Bunun için para ödemiyorsan, bizim magazin basınının icat ettiği seviyeli ilişki tabirini kullanabilirsin. Ama tek gecelik ilişki ile aşkı karıştırmamak gerek. Fisher yanılıyor.

Madalyonun bir de diğer yüzü var. Bu dönem aşkı bulmak zor belki ama ilişkileri yürütmek de bir o kadar zor. Malum boşanma sayıları da arttı. Aynı evin içinde bir arada fazlasıyla kalarak, bir ilişkiyi hasarsız yürütmenin yolu ne olabilir?
Bunu kesin bir istatistik olarak ortaya koyan bilgimiz yok. Acaba zaten boşanacaklardı da pandemi nedeniyle mahkemeler filan kapalı olduğu için mi geciktirdiler işlemi? Bunu bilmiyoruz. Öte yandan ayrılma kararı vermiş ama pandemi nedeniyle bunu uygulamaya koyamamış çiftlerin birbirlerini bu tecrit ortamında bir kez daha keşfetmeleri de mümkündü. Aynı evin içinde hasarsız ilişki yürütmenin tek yolu, birbirinin varlığına saygı duymak ve birbirine özen göstermektir.

“Görmediğin, elini tutmadığın, sarılmadığın, aynı şeylere gülüp ağlamadığın birisiyle yaşadığın şey aşk olmaz. Online aşk da olmaz haliyle.”

“ONLINE AŞK OLMAZ”
İnternet aşkı yaşanabilir mi gerçekten?
Görmediğin, elini tutmadığın, sarılmadığın, aynı şeylere gülüp ağlamadığın birisiyle yaşadığın şey aşk olmaz. Online aşk da olmaz haliyle.

Bu dönemde karşınıza çıkan, tüm engellere rağmen yeşeren ve devam eden ilginç bir aşk hikâyesi oldu mu etrafınızda?
Olmadı. Olsaydı dedikodusunu yapmak eğlenceli olabilirdi.

 

Pandemi evlilikleri var. Pandemiye sevgili olarak yakalanıp, karı koca olarak çıkanlar. Bunu duydunuz mu?
Duymadım. Niye bunu yapmışlar kendilerine?

Pandemi geçince ‘kendilerine gelecekleri’ ve hızlı kararlarından pişman olacakları söyleniyor. Ne dersiniz?
Allah mesut etsin diyorum sadece.

Art arda çıkan araştırmalar dünyada Z kuşağının libidosunun gittikçe düştüğünü gösteriyor. Eski kuşaklar kadar aşkla, seksle ilgilenmiyorlar. Nasıl bakıyorsunuz?
“Bence numara yapıyorlar farklı görünmek için” diyeceğim ama değil sanırım. Toplumlardaki insan ilişkileri, üretim ilişkileri değişiyor. Eskinin üretim araçlarına sahip olanlar şimdi dünyanın en zenginleri listesinde yoklar. Başka bir üretim ilişkisine geçiş aşamasındayız. Kapitalizme geçişin neredeyse 100–150 yıl sürdüğüne bakacak olursak daha çok yolun başındayız. Farklı üretim ilişkileri, farklı insan tipleri yaratır. Bunu izleyerek öğreneceğiz.

Tarihin zor, çalkantılı dönemleri aşkları nasıl etkilemiş?
İnsanların üreme içgüdüleri ile yalnız kalmama psikolojileri, çalkantılı dönemlerde aşkın ön plana çıkmasına neden oluyor. Bu dönem de böyle. Biz demode insanlar aşk için ölürken, Z kuşağı da yeni bir ilişki biçimine kendisini hazırlıyor olmalı.

Dünya, hayat değişiyor. Artık heteronormatif olmak suç sayılıyor neredeyse. Siz bir aşk yazarı olarak yeni nesil aşklara nasıl yaklaşıyorsunuz? Aşk illa bir kadınla erkek arasında mı ele alınmalı?
Kadın ya da erkek ayırt etmiyorum. Eşcinsel aşk da insanlara özgü bir durumdur ve heteroseksüel aşktan bir farkı da yoktur.

Aşkın yaşı var mı? Ya da aşk yaşlara göre farklı şekillerde mi yaşanıyor?
Yaşı olmaz, zamanı olmadığı gibi ve elbette her kuşak, kendi anlayışına göre yaşıyor. Aşk öğrenilen ve öğrenilerek kendisini yeniden üreten bir durum çünkü.

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Populer Yazılar